2015 Türkiye Ralli Şampiyonası’nın çok önemli bir organizasyonunu geride bıraktık. 7 yarıştan oluşan şampiyonamızın her rallisi elbette önemli ve değerli. Ama bu yarışın bambaşka bir anlamı vardı. Çanakkale Zaferinin 100. Yılı anısına yarıştık. Bu tecrübeyi yaşamak hem büyük bir onur oldu, hem de birer sporcu olarak hayatta bir kez yaşayabileceğimiz türden anılar biriktirmemize yol açtı.
Yarış öncesi, takım kaydı olan ekiplerden seçilen otomobiller, organizasyon tarafından özel olarak tutulan bir feribot ile Çanakkale merkezden, Gelibolu kıyılarına ulaştırıldı. Start listesindeki tüm yarışmacılar olarak bizler de, tulumlarımızla o feribottaydık. Hep beraber, TOSFED ve ESOK yetkilileri ile birlikte feribotta hatıra fotoğrafında yer aldık. Gelibolu’ya vardığımızda, Kilitbahir kalesinin yanından yarış otomobillerimiz ile geçtik. Ki milli park kapsamındaki bu bölgede bir daha hiç kimsenin yarış otomobili ile turlayabileceğini zannetmiyorum. Ne şanslıyız ki, bizim otomobilimiz de seçilmişti ve böylesine sıra dışı bir tecrübe yaşadık. Ardından otomobillerimizi kıyıda park edip, otobüse bindik topluca. Ve Şehitler Abide’sine doğru yola çıktık. Abide’de saygı duruşu, istiklal marşı, hatıra fotoğrafı gibi görevlerimizi yerine getirdikten sonra, tekrar otobüs ile geri dönüp, karşıya geçtik ve yarışa başladık.
Daha önce ralli tarihinde, bir savaşın 100’üncü yılında, o savaşın geçtiği topraklardan yarış otomobili ile geçebilen bir ekip veya bir güzergah var mıdır bilmiyorum, ama sanmıyorum olduğunu. Bize bu fırsatı veren, başta Nevzat Başkan olmak üzere ESOK’a, bu yarışa destek veren sponsorlara, yarışa müthiş bir ilgi gösteren Çanakkale eşrafına ve halkına teşekkür borçluyuz. Nezahat Onbaşı etabında yüzlerce seyirci ve üst düzey bürokrat yarışı izledi. Hayatımdaki en keyifli, en anlamlı, en güzel yarışlardan birini yaşadım, katılan herkesin de aynı fikirde olduğunu tahmin ediyorum. Bu arada, yarış öncesi Perşembe günü Özden Yılmaz, Burak Türkkan ve ailesi, Hannu Pulkkinen, Başar Yavuz ve sevgili dostumuz Elif Erkurt ile beraber Çanakkale’ye giderken, yolumuzu değiştirdik ve feribota yönelmek yerine, tarihi toprakları, şehitlikleri ve abideyi ziyaret etmeye karar verdik. Tüm milli park rotasını dolaştık ve yarışa katılan başka arkadaşlarımızın da bizim gibi yaptığını gördük, onlara rastladık çeşitli yerlerde. Gördüğüm kadarıyla çoğumuz, bireysel olarak da şehitlerimizi ziyaret etmişiz. Bu durum, camiamızın, Çanakkale kültür mirasına nasıl sahip çıktığını, saygı duyduğunu ve onu nasıl sahiplendiğini gösterdi. Bravo bizlere!
Yarış sanki Ege Rallisi’nin kopyası gibi geçti. Murat ile Yağız son etaba kadar birkaç saniye fark ile çekiştiler ve son etapta Murat yarışı kazandı. Çok farklı kullanım stilleri var ve ikisi de neredeyse maksimumlarında gidiyorlar. Ama aralarında neredeyse hiç fark yok. Yağız’ın tek dezavantajı, tek otomobil ile, iki otomobilli bir fabrika takımına karşı yarışması ve bir takım menajerinin bulunmaması. İdari işleyiş açısından Adil elbette yardımcı oluyor kendisine. Ama geri kalan teknik, taktik, akış, detaylar gibi akla gelebilecek her şey ile Yağız ve Bahadır bizzat ilgilenmek ve kontrol etmek zorundalar. Bu da baskı ve stresi arttırıyor, yarışa konsantre olmayı zorlaştırıyor. Orhan’ın tam performans yarıştığını hiç zannetmiyorum. Orhan çok daha hızlı gidebilir ama yapmıyor, görevinin bunu gerektirdiğini düşünüyorum. Şu an için hiyerarşik açıdan çok iyi bir ikinci pilot gibi görünüyor olabilir, ama Orhan’a diğerleriyle yarışabilmesi için bundan sonrasında şans verilmesi, hatta buna teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ki bunu yapabileceğini zaten gösterdi daha önce. Orhan’ın üçüncülükte beklediği her yarış, sadece kendisine değil, rakiplerine de haksızlık oluyor. Bu oyunu ikili değil, üçlü oynayabilirler. Yarışı Grup N’de birinci, Genel Klasmanda ise 5’inci bitiren Ümit ile Şener’e de performanslarından dolayı tebriklerimi sunuyorum. Incar’larını seyrettim, notlarını yazıp, yürümüşler, olan biten bu. Mustafa ve Mehmet onları kovalamaya çalıştılar ama baktılar ki olmuyor, haklı olarak ikincilikte beklediler ve iyi puan aldılar. Buğra ile Erdener iki yarıştır üst üste çok formda görünüyorlar. Ege ve Çanakkale’den aldıkları puanlarla 2 Çekerde ve sınıflarında büyük avantaj yakaladılar. Ferhat ve Burak’a dikkat ediyorum, önceki senelere göre çok daha istikrarlılar bu sezon. Yavaş da gitmiyorlar. Menderes’in uzun bir aradan sonra etaplara geri dönmesine ve finişe varmasına şahsen çok sevindim. Mendo’nun yanında da eski dostum, tanıdığım en iyi kopilotlardan biri olan Bora Arabacı döndü etaplara, Onun adına da çok mutlu oldum. Beraber başarılı ve hızlı olacaklarına eminim. Engin Abi, ayağının tozuyla antrenmana geldi, Bursa’ya döndü, bir daha Çanakkale’ye geldi. Hatta Kopilotu Başar da, Tunus’tan geldi. Yorulmuştur diyordum ama arabaya bindi, kapıyı kapatıp gitti Engin Abi. Historik’te komutan kim yine gördük yani…
Organizasyonla ilgili olumlu-olumsuz pek çok yorum geldi. Bence genel anlamda gayet başarılı idi yarış. Servis alanlarından yana Nevzat’ın bahtı hep kara çıkmıştır. Sert zeminli mekanlara izin alamayınca, tıpkı Eskişehir’deki gibi toprak bir alana mecbur kalmış. Bu durum kabul edilemez değil, biraz(!) tozlandık ama neyse…
Etapların çok hızlı ve mıcırlı olduğundan şikayet ediliyor. Evet doğru, hayatımızda ilk defa hem mıcırlı, hem hızlı etaplarda yarıştık çünkü(!). Eleştirirken biraz insaflı olalım. Eskişehir’in etapları da gayet hızlı ve mıcırlı –hatta topraklı- idi. Ege Rallisi’nde senelerce mıcır havuzlarında yarıştık. Asfalt Yeşil Bursa’larda senelerce gördük mıcırın ne demek olduğunu. –İnşallah bu sene görmeyiz- Bu mıcır safsatasını artık bir kenara bırakalım. Mıcırdan herkes geçiyor, kimseye özel mıcır atılmıyor yola. Ayrıca Türkiye’nin karayolları kalitesiz, banketleri ıslah edilmemiş vaziyette. Nerede asfalt yarış yaparsanız yapın, mıcır çıkacak. Buna yapabilecek fazla bir şey yok. “Çok hızlıydı, çok kaza oldu” yorumlarına ise itibar etmeyiniz. Fin’ler ne yapsın, adamların ralli kariyerinin yarısı 5. viteste geçiyor. Tamam kaza geçiren arkadaşlarımıza üzüldük, ama kazaların vebalini hızlı etaplara atmanın alemi yok..
Benim iki eleştirim var, hem organizasyona, hem kendimize. Son servisten finişe giden normal etap sıkışık olduğu için, bazı arkadaşlar biraz hızlı gitmek zorunda kaldılar. Bu pek hoş olmadı. Şehir içindeki insanların bir kısmının hoşuna gitmiş olabilir otomobillerin hızlı geçmesi ama rahatsız olanlar da oldu. İskele kavşağındaki Trafik Polisi bizi durdurup son derece kibar bir şekilde “arkadaşlara söyleyin, lütfen yavaş gitsinler” diye rica etti, adamcağız telaşlanmış. Keşke böyle olmasaydı. Bununla beraber, zamana dikkat edildiğinde –yani uyumazsanız- ceza yemeden ve gazlamadan da gidilebiliyordu son normal etap. Yollarda oyalanıp, sonra ceza yememek için gazlayan arkadaşlarda da kabahat yok değil yani…
İkincisi, görevli araç terörü. Her sene illa bir görevli kazası yaşamasak, olmuyor. Evvelki sene Bosphorus Rally’de bir etap görevlisi, antrenman esnasında bir yarışmacı ekip ile çarpıştı. Çok büyük kazaydı, kimsenin yaralanmaması büyük şans idi. Yine yakın geçmişte, Yeşil Bursa Rallisi’nde öncü araç takla attı. Bu yarışta da yine bir görevli aracı (veya öncü, bilmiyorum) yoldan çıkarak takla attı ve iki seyirciye çarptı. Hayatında ilk defa yarış seyreden iki seyirci yaralandılar.
Şimdi bu arabayı kullanan sivri zekalıda da kabahat var, ona araba verende de… Organizasyonun verdiği otomobilleri kullanan arkadaşların ne şekilde kullandıklarını görüyorum. Doğru düzgün kullananları tenzih ederim ama, her yarıştan sonra pek çok araba hasar alıyor, bu hasarları kulüpler ödüyor. O otomobiller kimseye boş etapta gazlasın, kendini tatmin etsin diye verilmiyor. Gazlayanlar, otomobilleri kıranlar her kim ise, tespit edilsinler ve bu spordan uzaklaştırılsınlar. Yerlerine başkaları bulunur, daha fazla kaza yaşanmasını istemiyoruz. Eşimiz, dostumuz geliyor yarışları seyretmeye, antrenmanda karşımızdan görevli geliyor gazlaya gazlaya, biz mecbur değiliz bunlar için endişelenmeye. Önüne gelene araç verilmesin, verilenler de denetlensin, yol açtıkları hasarları kendileri ödesinler. Bakalım o zaman nasıl kullanıyorlar o araçları…
WRC Arjantin ve Portekiz Rallileri için neden yazmadığımı soranlar oldu e-mail yolu ile. Öncelikle teşekkür ediyorum takip edenlere. 100. Yıl Rallisi özel bir yarış olduğu için, ona özel bir yazı olmasını istedim. WRC için birkaç gün içinde ayrı bir yazı gelecek.
Şimdilik, hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com