Yiğit’in büyük başarı elde ettiği Portekiz WRX yarışı ile, Eskişehir ve Arjantin Ralli’lerinden bahsedeceğim bu yazı biraz gecikti. Bu okuduğunuz satırlar aslında geçtiğimiz pazartesi günü hazırdı ama ulusça Soma faciasının yasını tuttuğumuz, bayrakların yarıya indirildiği bu günlerde, kimsenin başını ralliyle, lastikle, bilmem ne ile şişirmek istemedim açıkçası. Ralli Dergisi adına, hayatlarını yok yere ve feci şekilde kaybeden tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine baş sağlığı dileyerek başlamak istiyorum izninizle.
Önce milli maç… Yiğit’in zorlu Portekiz mücadelesini neredeyse hepimiz ekranlardan canlı seyrettik. Bizim nesil Bakırköy, Kazan, Yarımca ralli-kroslarıyla büyüdü. Ralli olmadığı haftalar, özlediğimiz Lancia’ları, Cosworth’leri, Manta’ları, 11 Turbo’ları, büyük şampiyonlar Renç, Bacı, Yerlici, Atakan’ları daha fazla izlemek için güzel fırsattı ralli-kroslar. Omuz omuza mücadeleler, itirazlar, hatta zaman zaman çıkan kavgalar… Hala hatırlanır Renç Abi’nin “Ralli-kros, motor sporlarının en delikanlısıdır” sözleri… En son yanlış hatırlamıyorsam 2002 senesinde gerçek bir ralli-kros izlemiştik dünya gözüyle. Şimdi o yarışı seyrettiğimiz topraklar rezidans oldu. Yıllar sonra ralli-krosu aslında ne çok özlediğimizi de idrak ettik bu WRX şampiyonası sayesinde. WRX deyince, Impreza zannetmeyin tabii, nedir WRX? Eski adıyla Avrupa Şampiyonasına Amerika kıtasından da iki yarış eklenerek, FIA tarafından bir WRC gibi, bir WTCC gibi, dünya serisine dönüştürüldü. İsmi de WRX oldu. Jean Todt yönetiminin 40 yılın başı olumlu bir iş yaptıklarını görmüş olduk bu icraat ile. O da, ralli-krosu çok sevdiklerinden değil yani… Baktılar PR güzel, para güzel ralli-krosta… Parsayı Amerika’lılara kaptırmamak için alelacele bir dünya serisi haline getirdiler işi. Olsun buna da şükür… Ralli-krosun coşkusunu böyle üst seviyede yaşamak, izlemek bir tarafa, bir de üzerine milli heyecan hissettik Portekiz’de. Arkadaşlarımız, dostlarımızdan oluşan tamamen yerli bir ekibin el emeği, göz nuru ile yaratılıp üretilen bir otomobil –Control 4-, Dünya Ralli-Kros Şampiyonası’nın başaltı sınıfı olan RX lites grubunun tek resmi otomobili olarak ilk defa boy gösterdi. Dahası, dünyaca kabul edilmiş ralli-kros pilotlarının ve takımlarının yanı sıra, bir de Türk pilotu ve bu Türk pilotunu yarıştıran bir Türk takımı çıktı bu arenaya. TOK Sport’un koşturduğu ay-yıldızlı Control 4’ün kamçısı Yiğit Timur’a teslim edildi. Hayatında hiç ralli-kros yapmamış, ama direksiyon kabiliyetini hepimize kanıtlamış Yiğit, bu kısıtlı tecrübesiyle ne yapacaktı, ne kadar yükselebilecekti, kocaman Türk bayraklı otomobilin akıbeti ne olacaktı, yarışan diğer Control 4’ler ilk ciddi sınavlarında ülkemizin yüzünü ak mı çıkaracaklardı, bunların hiçbirinin cevabını bilmiyorduk, ama Portekiz’deki tüm TC vatandaşlarına da güvenimiz tamdı. Aramızdan bazıları sadece kendi PR’larını düşünüyor olsalar, hiç umursamasalar bile, çoğumuz dikkat kesildik sosyal medyaya ve ekrana. Yiğit, hiç de kolay olmayan ralli-krosun, kendine has kompetisyonuna bodoslama daldı. İskandinav’ların alayı has krosçu, tecrübe gani, kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar… Burnunu biraz içeri sokan, hiç düşünmeden olay çıkarıyor virajda. Çizgiyi kaptırırsan, kapıyı biraz aralık bırakırsan geçmiş olsun, anında kesiyorlar cezayı. Ağlamayana-gazlamayana meme yok… Yüzlerce taktik kombinasyonu, ona göre süspansiyon ayarı, hızlı gitmek derdi, savunma yapmak endişesi, telsizden gelen direktifler-taktikler, jokerimi ne zaman atsam diye hesaplar… Bu işin ralli ile ilgisi alakası yok yani…
Açıkçası tüm bu şartları düşündüğümde, Yiğit’in yarı finale kalmasının büyük bir başarı olacağını, daha fazlasına tecrübesinin müsaade etmeyeceğini düşünüyordum en başta. Heat’ler geçildikçe facebook’dan başarı haberleri veren paylaşımlar geldi. Heyecanlar yükseldi, Yiğit’in puanlarıyla birlikte… Ve o puanlar birikip, Türk bayrağı yarı finale çıktığında hepimiz, orada o arabayı kendimiz kullanıyormuşçasına heyecanlandık, mutlu olduk. Arkasından finale çıkınca bayram ettik. En son bu kadar ne zaman heyecanlanmıştım diye düşündüm o an, geçen sene Finlandiya Rallisi’nde elimizde kronometreler, Murat ve Onur’u beklerken, bulunduğumuz noktaya en iyi zamanla geldiklerinde, tüylerimiz diken diken olmuştu. Final hengamesinde de aynı şeyleri hissettim. Joker turunun bir türlü gelmemesi, öndekilerin arayı ufak ufak açması, kafadan yapılan afaki hesaplar, arkadakiler sıkıştırıyor filan… Son virajlarda podyum az farkla kaçtı, ama Yiğit ve Control 4 bu kazık soruları gayet güzel cevapladılar, habersiz yazılıdan alınlarının akıyla çıktılar. Gururumuz tarifsiz. Bu başarısından sonra, takviminde olmayan İngiltere ayağının da vizesini kaptı Yiğit. Gözlerimiz artık Lydden Hill’e çevrildi, hadi bakalım…
Gelelim bizim topraklara… Eskişehir Rallisi, gece atmosferiyle, yeni uzun etabıyla, sporun doğasında olan her türlü olayı ile yıllarca unutulmayacak bir yarış oldu çıktı başımıza… Nevzat sağ olsun, gitmiş Monte Carlo’nun maketini bulmuş. Üçüncü etap, zorlu karakteri ile Monte etaplarını aratmadı. Birçoğumuz hemfikirdik, uzun yıllardır Türkiye’de verilen en zor, en kıllı ve en tehlikeli etaplardan biriydi yeni Banaz etabı. Startla birlikte peş peşe gelen dar ve vıdı vıdı virajlarda sürüş tekniği ön plana çıktı. Bu vıdı vıdılar, yaklaşık 10 km boyunca, ciddi bir tırmanma şeklinde devam ettikten sonra, yukarılarda yayla tarafında uzun düzlükler sonunda tepe arkası hızlı virajlar geliyordu. Velhasıl, büzükler konuştu, yağmur yağdı, şimşek çaktı, gecesiyle gündüzüyle herkesi içtimaya çekti 3. etap. Seyirci etabı çok basit ama çok güzel bir ortamda yapıldı. Slalom ve drift etkinliklerinin hemen arkasından etabın geçilmesi, çok akıllıca bir hareket oldu. Bolca seyirci vardı, güzel bir ralli tanıtımına dönüştü stadyumun etrafı. Gece etaplarında da pek çok yerde flaşlar patladı. Zamanlarda bazı yanlışlıklar ve gecikmeler yaşandı, ama neyse ki büyük bir mesele çıkmadan düzeltildi zamanlar. Bunun dışında 5 yıldır tecrübe ettiğimiz gibi, tıkır tıkır işleyen, geceye rağmen güvenlikten ödün verilmeyen, ama son zamanların en heyecanlı çekişmesine de sahne olan, gerçekten çok keyifli, biraz da delice bir yarış oldu. ESOK’a kocaman bir bravo.
Alternatörümüze kedi girdiğinden ötürü elektriklerimiz kesildiği için, henüz 3. etap sonunda yarışa veda etmemiz sayesinde, ertesi gün yarışın tamamını yakından takip etme fırsatım oldu. Ege Rallisi gibi, hem genel klasmanda hem de N4’de sıkı bir çekişme izledik, ama bu defa çekişmeler son etabın finişine kadar devam etti. Yarış öncesi ve yarış boyunca yine herkes ellerinde akıllı telefonlar, yağmur ne zaman, nerede yağacak, onu öğrenmek derdindeydi. Herkes spotlarıyla, lastikleriyle, kafalarına göre ıvır zıvır ekipmanlarıyla geceye ve yağmura karşı hazırlıklıydı kendince. Antrenmanın son geçişini gece yaptık. Ama şartlar o kadar kötüydü ki, yarış geçişinden bile zor oldu antrenman, özellikle 2. etap… Daha notları kontrol ederken bile sabun gibi kayan yollara, bir de bitmek bilmeyen ve nerede çıkacağı belli olmayan inatçı sis eklenince, “şapa oturduk” psikolojisi hakim oldu servis alanına. “Yarışta da böyle olursa babayı yeriz” diyorduk ama yarış gecesi biraz daha insaflı idi hava ve yol şartları. Yine de temkini elden bırakanlar, anında cezalandırıldılar. İki lup arası etapların trafiğe açık olduğu sırada, sivil bir otomobil ile tam bir tur atma fırsatım oldu parkurda. Özellikle alçak bir vadiye inen 2. etap, gündüz bile çok tehlikeli idi.
Seyirci etabında sürpriz sonuçlar çıktı, başa koşanlar geride kaldı. Yağız’ın şaftı koptu, Ford’lar hızlıydılar ama öfkeli değildiler, Fatih işi sıkı tuttu, Burak best yaptı. Seyirci etapları pek önemsenmez genelde, oysa ki, yarış saniyelerle geçecek ve bitecekti. Benim de içime doğdu sanki, etabı bitirip servise giderken, rallisonuc.com’dan zamanlara bakıyorduk arabanın içinde ve Menderes’e dedim ki “Bu yarış birkaç saniye ile bitecek, ve bu etabın zamanları klasmanı değiştirecek”. Nitekim öyle oldu. Yiğit ile Hakkı da daha ilk etaptan derhal birbirlerine yapıştılar Grup N’de. Ege Rallisi’nden asık suratla ayrılan Yağız, daha en baştan yarışa asıldı ve gece etaplarının başlamasıyla birlikte liderliği devraldı. Bir taraftan da öteki kanalda Murat Doğral Show başladı, hangisini seyredeceğimizi şaşırdık. Murat’a ayrı bir parantez açmak lazım. Zeminiyle, çakılıyla, Fransa’da yarıştığı asfalt etaplara hiç benzemeyen bu etaplara ilk defa ayak bastı. Yağmura rağmen, bu zemin şartlarında ne tepki vereceği belli olmayan, stepnesi bile bulunmayan bir RGT otomobil ile, ortaya koyduğu performans hakikaten olağanüstü idi. Bir tek lastik patlatmadan, otomobilini çizmeden, tertemiz yarıştı, asfalt pilotajı konusunda brifing verdi resmen. Neymiş efendim, otomobili çok güçlüymüş, sırf düzlüklerde Porsche’nin gücü yetermiş, falan filan… Bizim asfaltlarımızda geçmişte nice yiğitler harman oldu arkadaşlar… Kendi pilotlarımızı geçtim, Xsara Kit-Car ile Bruno Thiry, Corolla WRC ile Isolde Holdereid, Leszek Kuzaj, 306 Maxi ile Luca Pedersoli, Focus WRC ile JM Latvala ve daha niceleri ünlü Türk asfaltında madara olmuşlardır mazide. (Evet, Latvala asfaltta devrilmişti 2010’da) Murat Doğral’ın becerdiği iş, boru değil…
Ne diyorduk, Yağız gece vardiyasına erken başladı… Seyirci etabı sonrası serviste çabukça onarılan Mini JCW ile gecenin ilk iki etabında Ford’lar ile belli bir fark koydu araya Yağız. Gecelerin adamı Fatih, sadece gece alemlerinde değil, gece etaplarında da hızlı olduğunu gösterdi… Son spec ama çok görmüş geçirmiş G.Punto Super2000 ile düştü peşine Yağız’ın. Ford’lar iki klik temkinli gidiyorlardı ki, gecenin son etabında Murat, playboy late night show tadında bir atak yaparak, kapalı park’a çok az farkla lider girdi. Ensesinde Yağız, Yağız’ın tamponunda da, spotları havaya uçan, ama dünyada hiçbir şeyi iplemediği gibi bunu da umursamayan Kara’ların Fatih geliyordu. Gecenin zifiri karanlığında spotları uçunca, G.Punto’nun uzun farlarının ışığına kalmış Fatih… Bazen pilot gördüğünü değil, bulduğunu gidiyor, ralli böyle bir şey işte… Bazı problemler yaşayan Burak geride kaldı; Murat, 911’i ile sağlam bir 4’üncülüğe oturdu; Grup N’de ise Yiğit, ufak ufak aldığı zamanlar ile, pek de güvenilmeyecek bir fark açtı Hakkı’ya. Hakkı daha bir taktisyen gitti bu yarış. Uğur ve Ercan Abi rekabetten uzakta kaldılar, iki çekerde ise Eskişehir sancak beyi Buğra, makamının hakkını verdi, rahat bir hükümet kurdu.
Ertesi gün herkes yataklarından sanki kendileri yarışacakmış gibi heyecanla kalktı, erkenden servis alanının yolunun tuttu bütün cemaat. Eskişehir’in sabah ayazında, podyumun tüm basamakları “hadi gelin” diye cilve yapıyordu, üç farklı otomobilden üç pilota. Bulutlar da yukarıdan dalga geçercesine “Yiyorsa buyurun gelin gençler” diyorlardı. Bir yağdırıp bir duruyordu bulutlar, yerler bir kuru bir ıslak… Yine herkesin elinde telefonlar, bilumum hava durumu portalları, haritalar güncellenip duruyor… Ama hakkını vereyim, harita-tahmin işlerinde Nejat Abi herkese yerleştirdi, helal olsun. Bir harita bulmuş, dakikası dakikasına tutturdu bütün yağışları. Denizci ne de olsa…
Haritalar curcuna olunca, takımların lastik sanatları departmanları da fazla mesai yaptı tabii… En moda Fransız ve İtalyan markalarından kesik, az kesik (az pilav gibi), kabası alınmış kesik, sinek kaydı gibi rahat kesimler, baharı müjdeleyen desenler, cıvıl cıvıl hamurlar ile Gucci defilesinde podyumu arşınlayan zenci mankenler gibi ortalıkta dolanıyordu lastikler. Sabah sabah Murat best yaptı (Porsche Murat) “N’oluyoruz?” dedik… Bizim üç başpehlivan kıran kırana güreş tutmuş, adam ıslak etaplarda iki çeker, 430 beygir Porsche ile best yapıyor… Neyse, bizim üç silahşör, sabah birbirlerine girdiler yine… Sabahın ilk iki etabında Yağız-Murat ve Fatih aralarında top çeviriyorlardı liderlik için. Derken Banaz etabında maalesef Murat yoldan çıktı ve Fiesta Super2000’e görsel olarak hafif, ama yola devam edemeyeceği kadar büyük bir hasar vererek oyundan düştü. Biraz aşağıda da Orhan ve Burçin kaput açık bekliyorlardı, motor bitmiş. Velhasıl Ford çadırı için tatsız bir anıya dönüştü yeni etap. İkinci lup sonunda Yağız ile Fatih kafa kafaya kaldılar az farkla. Servise girdiklerinde bulutlar hala yukarıdan tehdit ve şantajlarına devam ediyorlardı. Son lup için yine kaygan zemin ihtimali vardı ama yağmur yağmadı ve yollar neredeyse tamamen kurudu. Bu esnada Gr.N’de de kompetisyon tavan yaptı. Yiğit, kaşıkla topladıklarını kepçeyle veriyordu peyderpey. Büyük bir beceri göstererek, ön-arka, çapraz, simetrik olmak üzere farklı kombinasyonlarda lastik patlattı Portekiz fatihi. Buğra, gece yaptığı tempodan taviz vermedi, hala 2 çeker lideri idi. Son lupa başlarken, Murat bir best daha çaktı (Çaktı ama Porsche yaptı) Yağız işi bitirmek için yola çıktı, ilk iki etap zamanları da bunu gösteriyordu. Uzun etaptan ara zaman alamadık ama finişe son 5 km kala kırılan aks, Şampiyon’dan değerli saniyeler çaldı. Fatih ve Güray’a helal-i hoş olsun. Yaptıkları iş, şapkadan tavşan çıkarmak bile değil, tavşandan şapka çıkardılar resmen. Artık menopoza girmiş G.Punto Super2000 ile daha ne kadar gidilebilir bilmiyorum. Kullandıkları otomobilden yıllarca daha yeni spec otomobillere karşı çatır çatır gazladılar, hata yapmadılar, pes etmediler ve sonuna kadar hak ettikleri bir birincilik kazandılar. Grup N’de de Hakkı ve Nehir ipi göğüslediler. Onlar da hatasız bir yarış çıkardı, rakiplerini devamlı rahatsız ettiler, hataya zorladılar. Patlayan lastikler şanssızlık değil, bu işin bir parçası… Yiğit, ikinciliği kurtardığına dua ediyordu finişte. Krikodan kayan Evo 10 da Emir parmağını kırdı, neyse ki büyük bir yaralanma olmamış, tosuna tekrar geçmiş olsun… Bir aferin de Buğra’ya. Bu sezon çok farklı görünüyor, Erdener Abi’si yaramış Buğra’ya. Hem çiziksiz, hem de hızlı, derli toplu gidiyor maşallah. Bakalım topraklarda da bu formunu sürdürebilecek mi…
Mahalli ralli zamanlarına baktığımızda, Clio eşrafının yine başı çektiğini görüyoruz. Murat Güray yine kendisini aşmış, genel klasman birincisi. Kocaeli mahalli’de sağlam gazlayan Erkan Yanıkoğlu, yine iyi zamanlara imza atmış. Erdinç ve Ergün Abiler de, tam 3 Michelin patlatmalarına rağmen, eski günlerinden bir potpuri sunmuşlar. Gerçi o Michelin’ler benim üniversite yıllarımdan kalma, kahırlarından patlamış olabilirler muhtemelen… Lakin zamanları gayet güzel, son üç yarışta üç finiş, Saxo ile yıldızları nihayet barıştı Yeşilyurt’ların… Historic’de Engin Abi ile Başar yine rahat kazanmışlar. Kerem Abi ile Özden ikinci, Kemal Abi biçare, “Basıyorum basıyorum, Fiesta bu kadar gidiyor” diye söyleniyor. Unutmadan, bir de nur topu gibi “sınıfsız” bir yarışmacımız oldu. Ford KA pilotu Hakan Uçucu… Adamın arabasının sınıfı yok kitapta. Dörde mi gidiyor, beşe mi gidiyor, belli değil… “Kaça gidiyorsun yavrucuğum” diye soruyorsun, bilmiyor… Yahu böyle bir şey olabilir mi, bu nasıl bir trajedidir ya… 15 yıldır Türkiye’de rallilere giren koskoca Ford KA’nın, hangi sınıfta yarışacağı kitapta yazılı değil… Adamına ve arabasına göre sınıflandırma teknolojisi artık mevcut Türkiye’de. Şu adama da bir sınıf bulun ey yetkililer… Hiçbir sınıfa alamıyorsanız, RGT’ye alın, ha Porsche, ha KA, ikisi de coupe… Bunlar aynı sınıfta yarışır, tatlıya bağlayın şu işi…
Geldik toprak yarışlara… Asfaltların bilançosu herkes için ağır oldu, herkes hata yaptı, herkesin kayıpları var. Keza liderimiz, şimdiye dek en az hata yapan Burak. Murat Doğral’ın puan klasmanına alınmamasıyla, iki yarışta da podyumun kaymağını yiyen bir tek Burak var. Fatih de aynı puanla ve averajla ikinci… Asfaltlar sonrası, favoriler geride kaldı, podyum biraz sürpriz oldu. Kırıcı toprak etaplarda hata yapıp, oyundan düşmemek için, bundan sonra herkes daha bir ayağını denk alacaktır. Tabii bu, kimse yavaş gidecek, bekleyecek anlamına gelmiyor, bekle bekle ağaç olursun bu kompetisyonda… Puantajda geride kalanlar çok daha küstahça ataklar yapacaklardır toprak yarışlarda. Lakin, nihayetinde Türk toprağı bu; kimler istemiş de, yar olmamış geçmişte… Onu kazanmak kolay değil… Yani herkes için, her ihtimal açık, beklendiği gibi keyifli ve heyecanlı bir sezon oluyor… Takımlar şampiyonasındaki enteresan denge değişimleri de bunu kanıtlıyor zaten. Takımlarda da daha pek çok film seyredeceğiz… 2 çeker’deki yoğun rekabette Buğra, rakiplerinin hatalarından çok iyi faydalandı, kendisi hata yapmadı ve avantajı cebine koydu. Diğer 2 şekerciler Ümitcan, Eytan ve Yıldıray’ın topraklarda daha çok çalışmaları gerekecek. Ama işin peşini bırakacaklarını da sanmıyorum, toprakta tek bir kaya, tek bir lastik, bütün yarışı ve her şeyi değiştirebilir… N4 lideri Yiğit için de aynı şey geçerli, şu ana dek çok iyi idare etti. Ama peşindeki rakipleri birbirlerine çok yakınlar ve Yiğit’e de pek uzak sayılmazlar. Üstelik çok da tecrübeliler. Yiğit’in de, Buğra’nın da liderliklerine yarayan her puana çok iyi davranmaları ve korumaları gerekecek.
Arjantin’de Latvala gösterişli bir zafer kazandı. Gerçi gösterişli denemez, power stage’i kaptırdı Ogier’ye. Ogier gösteri yapacağı zaman, önce yarışı cebine koyuyor, sonra son lup gazlamadan lastiklerini koruyor, gelip son etapta power stage’i de kazanıp, öyle hava atıyor. Neyse, şu aşamada buna da razıyız, maksat kompetisyon olsun… Gerçi çok da umut bağlamamak lazım, öbür yarış devirirse Latvala, hiç kimse şaşırmaz… Esas Hirvonen çok madara oldu. Yaşlandı, gidemiyor diyorduk, artık kulakları da ağır işitiyor sanırım… Yol notuyla, gittiği yolu birbirine karıştıran Mikko, kallavi bir duvara önce omuz, sonra kafa attı Fiesta RS WRC ile. İki kere vurdu aynı duvara, birbirlerini baya bir dövdüler duvar ile Mikko. Olan, kavgayı ayırmaya çalışan, garibim Fiesta WRC’ye oldu, dayağı o yedi… Yeni sürüş stiliyle taşlara daha fazla vurabilen Mads Ostberg, salıncak kırıp, yolda kaldı. Yanı başına Ott Tanak uçtu, Al-Kuwari bozuldu, Ketomaa vurdu derken, bir baktık, yarışta herkesin önü-arkası 3 dakika olmuş. Paris-Dakar’a döndü anlı şanlı Arjantin Rallisi. Tatsızdı bu sene, çok uzatmayacağım.
ERC’nin Sata Rally Açores ayağında ise, Peugeot’nun yine akılları karıştırdığını gördük. Acropol’de biri kazanan, öteki yolda kalan 208 T16’lar, İrlanda’da basit bir radyatör arızası ile çifte abondone olmuşlardı. Açores’da da 208’ler startla birlikte liderliğe yerleşip, ilk üçte gitmeye başladılar. Fiesta R5 ile Kajetanowicz, ilk üç içinde ve Peugeot’ların arasında dolaşıyordu ama, şüpheli bir kayaya çarparak, super rally yapmak zorunda kaldı. Podyum için bir diğer iddialı isim olan Ricardo Moura da aynı kayaya çarpınca, 208 T16’lar zirvede yalnız kaldılar. Fakat Peugeot pilotları tam 1-2’ye yerleşip rahatlamışlardı ki, bu sefer de Peugeot çadırında felaketler başladı. Önce Kevin Abbring’in alternatör kayışı koptu. Lider Craig Breen’in 208 T16’sı ise, henüz 9’uncu etapta yine dumanlar salarak yolda kaldı. Lakin dumanlar bu kez radyatörden değil, kavrulan buji kablolarından geliyordu. Gerçekten çok ilginç, ilk defa Gr.A bir otomobilin, buji kablolarını kendiliğinden yaktığını görüyorum. Breen kalınca, diğer Peugeot pilotu Kevin Abbring liderliği devraldı ama O’nun da bir etap sonra hidrolik direksiyonu gitti, zaman kaybederek, ikinciliğe düştü. Abbring’in dertleri bu kadarla da bitmedi. Ertesi gün 13’üncü etapta iki kez uçak kazasının eşiğinden döndü. Önce spin atıp, sol arkadan bir tepeye vurdu. O tepeye vurmasa, bir ağaca patlamasına sadece bir metre kalmıştı, çok şanslıydı. Sonra da finişe yakın bir su geçişinde kayıp, köprünün dibine çarptı, oradan da sekip, yoldan çıktı. Ama bu kadar işkenceye rağmen, 208 T16’ya hiçbir şey olmadı. Yeni Peugeot R5, tuhaf bir otomobil… Neticede araba ya kazanıyor, ya yolda kalıyor… Abbring, su geçişinde yaptığı kazayı başka bir otomobil ile yapsa, bırakın böyle hiç hasar almadan devam etmeyi, büyük ihtimalle tekerleği kopar, kalırdı orada. Yeni arabanın kritik uzuvları çok güçlü, ama hiç olmayacak basit parçalarından problem yaşıyor. Şu gizemli ve dumanlı arızaların icabına bakabilirlerse, sanırım kimse tutamayacak 208’leri. Çünkü bunca pilotaj hatasına ve zaman kaybına rağmen, arıza yaşamadıkları etaplarda Peugeot pilotlarının çok iyi zamanlar çıkarmaları dikkat çekiyor. İrlanda, Portekiz gibi, yerel pilotların çok güçlü oldukları asfalt ve toprak rallilerde bile, teknik problem çıkmadığı sürece liderliği kaptırmadı 208 T16’lar. Açores’da yerel kahramanlardan biri olan Fiesta RRC’li Bernardo Sousa, en güçlü rakiplerinin tüm bu hatalarından faydalanmayı çok iyi bildi. Yarış boyunca tertemiz bir sürüş göstererek, özellikle Abbring’in hatalarıyla verdiği zamanları çok iyi değerlendirdi ve son lupa kadar liderlik koltuğuna tutunmayı başardı. Finişe 3 etap kala Abbring ile Sousa’nın araları sadece 20 saniye idi ve Abbring’in Peugeot’sunda bu kez de motor problemi vardı. Yine de Abbring, son etap öncesi farkı 5.1 saniyeye indirebildi ve kalan son 21 küsür km için zarları tekrar attılar Bernardo Sousa ile. Ama Hollanda’lının işi zordu, km’de en az çeyrek saniye civarı koparması gerekiyordu yerel eksper Sousa’dan. Korkunç heyecanlı bir son etap oldu. Bütün yarışı akıllı ve sakin bir tempo ile geçiren Sousa, son etapta kayışı sıyırdı ve ilk sektörde 13 saniyelik müthiş bir fark yaptı Abbring’e. İkinci sektörde ise Abbring kelleyi koltuğa aldı ve farkı 1 saniyeye indirdi. Ama son sektörde Sousa farkı daha fazla indirmesine izin vermedi Abbring’in, ve etabı 1.1 saniye, yarışı ise 6.2 saniye ile kazanarak, kendisine müthiş bir doğum günü hediyesi verdi. En az Eskişehir Rallisi kadar heyecanlı bir yarış oldu. Yüksek lojistik maliyetlerden ötürü, bu yarışa Esapekka Lappi ve Sepp Wiegand girmediler, ama O’nların yokluğunu iyi değerlendiremedi Peugeot Sport eşrafı. Yaşlı kurt Jean Michel Raoux onca genç yeteneklerin, delikanlıların ve yerel pilotların içinde podyuma çıktı ve 3’üncü oldu. ERC lideri hala Esapekka Lappi.
Son haberler Azmi Abi’den. Yoğun bakımdan çıkıp, normal odaya alındı Azmi Abi. Yavaş ama emin adımlarla iyileşiyor… Elbette önünde bazı ufak ve geçici rahatsızlıklar olacaktır, ama zamanla onlar da düzeliyor, moral bozmamak lazım. Durumu iyi çok şükür, atlattığı tehlike çok büyüktü…
Olimpiyat Komitesi’nin Fair Play ödülüne layık görülen Orhan ve Burçin’i de tebrik ediyorum, uyanıklık yapmayıp, sportmenliği seçenler, elbet bir gün bir yerde kazanan oluyorlar.
Yeşil Bursa Rallisi’yle tekrar buluşmak dileğiyle!
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com