Nihayet tüm merak, dedikodu ve asparagas haberler sona erdi ve 2014 motorsporları sezonu resmen başladı. 2014 WRC sezonunun galası, her zaman olduğu gibi Monte-Carlo’da yapıldı. Hiçbir şeyin ölçüsü olmayan, ama her zaman sürprizi bol, takip etmesi keyifli Monte, ilk gün yine bir takım komiklikler yaptı. Yanlış lastik seçen WRC pilotları ilk 25’e girmekte zorlanırken, arkalardan start alan WRC 3 pilotları, ilk 10 zamanlar ile, çerçeveletip duvara asılacak zamanlar yaptılar. Yanlış lastik seçenlerden biri de şampiyon Seb Ogier idi ve başındaki tek dert lastikleri gibi görünmüyordu. Bouffier ve Kubica çok sert birer atak ile başladılar. Bryan Bouffier her zamanki hatasız ama hızlı pilotajından örnekler verdi, Robert Kubica ise cesaretini konuşturdu. Diğerlerinde pek hayat belirtisi yoktu ama, zannettik ki, Ogier efendi sert kayaya çarptı, kazanmayı rüyasında görecek…
Bu arada büyük bir huşu içinde deliler gibi test yapan, Emre Yerlici hariç dünyadaki bütün pilotlara i20 WRC’yi kullandıran, servis alanına 4S plaza kuran Hyundai, ilk otomobilini ilk etabın içinde elim bir trafik kazasında kaybetti. Böylece Thierry Neuville, yeni bir yarış otomobilini 7 km içinde parçalamayı başaran ilk pilot olarak da ralli tarihine geçti. Dani Sordo’nun kullandığı ikinci Hyundai ise gayet iyi zamanlarla podyum pozisyonunda giderken, alternatörden kaldı. Ne acayip bir tesadüftür ki, i20 WRC’yi yaratan Michel Nandan’ın yarattığı bir başka ralli otomobili olan Peugeot 206 WRC de ilk yarışında, Monte Carlo’da elektrikten kalmıştı 2000 yılında. Ama sonra gördük ki, 206 WRC, tarihe geçen bir şampiyon otomobil oldu. 14 sene önceki bu tesadüf, bakarsınız i20 WRC’nin de efsane olma yolunda verdiği bir sinyaldir?
Ne demiştik, Ogier sert kayaya çarpmıştı değil mi.. Aslında hakikaten çarptı. Geçen sene JM Latvala’nın vurduğu duvarın biraz ilerisine understeerda kafa atan Seb, vitesi bire takıp, hayatına devam etti. Bu VW Polo R WRC’nin direksiyon kutusunu Hitler’in tanklarından filan aldılar herhalde? Hadi, onu geçtim, radyatörlere hiçbir şey olmadı, yahu en azından bir rotu filan bozulurdu arabanın, hiçbir şey olmadı… Bu sert kaya işinde ise, en azından benim atladığım bir şey vardı: Ogier’nin Finlandiya’da bile Fin pilotları dahi bunalıma sokacak kadar ezici üstünlüğünü canlı canlı izlemiştim geçen sene… Fin vatandaşları resmen bırakmışlardı saatlerine bakmayı artık. Nitekim, ertesi gün Ogier’nin amansız splitleri ve etap zamanları gelmeye başladı. Ne olursa olsun, ne Bryan Bouffier ne de Robert Kubica, birer fabrika pilotu değiller. Ve bir VW fabrika pilotu ile dalaşmaları zor. Hele ki, rakipleri doğduğu şehirde yarışıyorsa. Ama ben daha fazla savaş beklerken, Kubica, tavrını köprüden aşağı atlayarak gösterdi. Bryan Bouffier ise, pazardaki en akıllı ve hızlı pilotlardan biri olduğunu gösterecek bir tempoya oturdu. İşin acı yanı, arkasındaki iki Citroen, iki de Ford pilotu, bir özel pilotu geçmeyi bırakın, bunun hayalini bile kuramıyorlardı… Bazıları “Aman da aman, Meeke ne güzel gitti, bak podyumda bitirdi, bak öteki de O’nun kuyruğundan geldi, ne şeker, ilk yarış işte” gibisinden geyikler yapıyor ama, bunu ben Citroen’e yakıştıramazken, Yves Matton nasıl yakıştırıyor, ben hayret ediyorum. Citroen üçüncülük için yarışmaz. Hiçbir Fransız markası üçüncülük için yarışmaz zaten. Tamam Kris Meeke, tecrübesi dahilinde iyi iş çıkarmış olabilir, Mads Ostberg zor etapları çiziksiz geçtiği için seviniyor olabilir. Ama bu sonuç Citroen’e yakışmıyor. Bu gidişle, JM Latvala da geçecek Citroen’leri bu sezon. Görüntü sanki onu gösteriyor. Latvala demişken, adam yine, en zor, en tehlikeli yarışları bitirip, en basit olanlarda armut gibi kaza yapma adetini sürdürdü. Durup lastik değiştirmesine ve Elfyn Evans’ın peşinde bilmem kaç km gitmesine rağmen, dördüncü bitirdi. Lastik patlamasa, dediğim gibi, O da dert olacaktı Citroen’lerin başına. Andreas Mikkelsen, yine bitirme odaklı gidiyordu belli ki. Yalnız, bu sene Andreas’ın Jost Capito tarafından hızlanması için itileceği, ve bu sezonun Andreas’ın patlama yılı olacağına dair, sağlam kaynaklardan duyumlar aldım. Söylediklerine göre, İsveç Rallisi’nde bunun ilk perdesini görecekmişiz.
M Sport, bu sezon Katar’ın desteğini kaybetti. İyi haber ise, Ford’un marka olarak geri dönmeyi istediği ve bu sezon M Sport’a olan desteğini geçen seneye göre biraz daha arttırdığı söylentileri. Ne olursa olsun gerçek şu ki, Malcolm Wilson, takımını tek başına ve cebinden yürüterek, çok zor ama kahramanca bir karar verdi. Bazı münafıklar bu durum ile dalga geçecek oldular “Biz reklam verelim” bilmem ne gibisinden ama, M Sport’un PR sorumlusundan randevu bile alamayacakları bir tarafa, Malcolm Wilson’ın son derece onurlu, fedakar ve iyi niyetli bu hareketiyle dalga geçmek değil, saygı duymak lazım. Tabii bu fedakarlık biraz da zaruretten doğdu. Sonuçta koskoca Malcolm Wilson bu. Zamanında MLP, RED, Jolly Club gibi kendisininkinden çok daha tecrübeli ve büyük hacimli özel Ford takımları varken, Ford O’na güvendi ve mavi ovali O’na teslim etti. Neredeyse 17 yıldır ralli adına Ford’a ait ne varsa M Sport yarattı, hiç kazanamadı ama İngiliz centilmenliğinden hiç ödün vermedi, yeri geldi Colin McRae ile Carlos Sainz’ın kavgasını ayırdı, yeri geldi genç pilot yetiştirdi. 1996’da Escort RS Coswort’ü emanet aldı Ford’dan, Escort WRC’yi yarattı, alt specleri hariç 3 jenerasyon Focus WRC’nin 3 jenerasyonunu yarattı, Fiesta RS WRC’yi yarattı, FIA Super2000 dedi, yaptı,R2 dedi yaptı, RRC olsun dediler, gıkını çıkarmadı yaptı, vazgeçtim R5 dedi FIA, hasbin allah dedi, yaptı… 9 sene Sebastien Loeb’e katlandı, dile kolay… Ha bunları babasının hayrına mı yaptı, hayır.. Ne sponsorlar gördü, ne pilotlar yarıştırdı, yüzlerce yarış otomobili sattı, köşeyi döndü. Döndü ama, Ford “ben yokum” dediğinde dükkanı kapatmadı, şirketi satmadı, insanları işten çıkarmadı, ortadan kaybolmadı. Cepten koyuyor iki senedir. Tamam, çok araba satıyor, hatta şuan R5 siparişi yetiştiremiyor M Sport. Ama bu adam dalga geçilmeyi hak etmiyor.
Bunu da anti parantez söylemek istedim. Mikko Hirvonen’den bu saatten sonra denk düşerse yılda bir, belki iki yarış kazanmasından başka bir şey olmayacağını gördük. Focus WRC ile yarışırken, en azından risk alıp zorluyordu. Ne zamanki arabalar küçüldü, aktif diferansiyeller yasaklandı, daha oynak oldular, Hirvonen şarj kesti maalesef. Zaten at da sahibine göre kişnedi, son etapta bıraktı işi Fiesta RS WRC. Artık yapabileceği en faydalı iş, tecrübesini Elfyn’e aktarmak olacaktır. Elfyn, babasına çekmiş. Belli bir sürate sahip ve çok stabil. Gelecekte en azından iyi bir ikinci pilot olabilir. En azından…
İşin ilginç yanı, VW adetleri bozarak, sezonun ilk yarışına 2014 spec bir otomobil ile geldi. Genelde takımlar yeni specleri yıl ortasında sahaya sürerler. Ama VW kış boyunca çalıştı ve pek çok parça homologe ettiler. M Sport, 2013 için bir spesifikasyon deklare etmemişti, ufak rötuşlar yapılmıştı 2012 Fiesta RS WRC’ye. Hala aynı şekilde yarışıyorlar bildiğim kadarıyla, 2012 buçuk spec. Garip olan, Citroen WTCC’ye yoğunlaştığı için, DS3WRC’yi boşlamış durumda. Zaten Citroen pilotları –Loeb hariç- VW’leri yakalamakta zorlanıyordu. Şimdi Polo R WRC’den bir spec de geri kaldılar, pek bir çalışma yokmuş DS3 WRC için. Eski köye yeni adetler. Olivier Quesnel’i beğenmiyorduk ama, “bırak şu işi Yves Matton’a” diyorduk ama, Loeb bırakınca Matton da savsaklamaya başladı. Yarış geceleri barlarda dolaşmalar filan…
WRC2’de Yuriy Protasov, lastik patlattıktan sonra müthiş bir geri dönüşe imza attı ve kazandı. Müthiş bir öz güveni var. Bu sene Kubica’nın yokluğunda WRC2, çok daha çekişmeli geçecektir. Abdül Aziz de kovalayamayacak. WRC2 demişken, hepimizi gururlandıracak haberler alabiliriz kısa vadede, şaşırmayın… Yarışı Balbosca’nın Peugeot 207 Super 200’i ile genel klasman 9 olarak bitiren Matteo Gamba’ya da kocaman bir tebrik. Çok iyi iş çıkardı. Avrupa Ralli Şampiyonası da Letonya’da start aldı ve yarışı Esapekka Lappi kazandı. Kajetan Kajetanovicz’i geçebileceğini tahmin ediyordum, ama Bryan Bouffier’yi çözemez diyordum. Ama 40 yılda bir hata yapan Bouffier, kendi kendini çözdü ve, bir kar kümesine tıklayarak, Citroen DS3 RRC’sinin radyatörünü deldi. İlk gün biraz genç Rus Vasily Gryazin sıkıştırdı Lappi’yi ama Lappi tecrübesiyle rahat kazandı. Bu arada Gryazin’in babası Stanislav Gryazin, eski Gazprom takımındayken, Avrupa F2 Ralli Şampiyonası’nda, Nejat Abi’nin en dişli rakiplerinden biriydi. Hızlı ve genç Rus, bir ikinci nesil mahsulü ve gelecek vadediyor. Zaten Colin McRae Flat Out ödülünü de O’na verdiler. Yeni düzenlenen Avrupa Gençler Ralli Şampiyonasının ilk yarışının birincisi ise, JWRC’nin gediklisi Jan Cerny kazandı tecrübesiyle.
Bu sezon Yağız’ın Ford’dan ayrılıp Mini JCW’nin direksiyonuna geçmesi, ve Orhan’ın Super 2000’e terfi etmesiyle, Türkiye’de de, daha hareketli bir sezon izleyeceğiz gibi görünüyor. Fatih de Grande Punto Super 2000 ile kompetisyona girebilirse, ilginç yarışlar seyredebiliriz. TOSFED Kupasının da ayrı bir takvim ile koşulacağını hesap edersek, 13 yurt içi ralli bizi bekliyor
Şampiyona bu hafta sonu İsveç’te devam ediyor. Takımlardaki tek fark, bu yarışa Dani Sordo yerine, Juho Hanninen girecek i20 WRC ile. Citroen DS3 WRC’ler de 3 adet oluyor ama çok heveslenmeyin, Al Qassimi geri dönüyor… Eğer sağlığım el verirse, bu zevkli yarışı yerinde takip etmeye gideceğim. 2006’da oradaydım ve çok soğuk ama atmosferi çok sıcak bir yarış. Uddeholm, Şemdinli gibi bir yer, herkes aynı lokantada, aynı otelde… Çarşamba shakedown ve Karlstad’daki seyirci etabıyla başlayıp, Perşembe Norveç etaplarına geçeceğiz. Cuma gününün geniş ve hızlı etaplarından sonra, cumartesi günü Colin’s Crest bizi bekliyor olacak. Tabii sağlığım böyle iyiye giderse… Bu yarıştan seyyah notlarıyla, bir dahaki yazıda görüşmek dileğiyle…
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com