Dandik spor gazetelerinin manşetlerine benzedi biraz başlık ama, idare edin… En büyük rallimiz, kalemiz, gözbebeğimiz Boğaziçi Rallisi’ni geride bıraktık. Son derece sıcak hava şartlarında, çekişmeli, sportif açıdan keyifli bir yarış oldu. Evet, terden sırılsıklam olduk, içliklerimizle termos gibi gezdik ortalıkta ama, ralli, zor olunca güzel. Ralli, ralliye benzeyince keyifli. Uzun yarışın keyfi başka oluyor.
Ama, daha uzunlarını da görmüştük, 240, 260 hatta 280 kilometre etap gittiğimiz Türkiye Rallileri vardı, çok değil, 10-15 sene önce. Türkiye Rallisi, başlı başına bir maceraydı. Bırak rallinin kendisini, antrenmanı bile 2-3 gün sürerdi. Yarış 3 gün olurdu, böyle 6 değil, 10 farklı etap geçerdik, yarış 20 küsur etap olurdu. Yine kırıcıydı, yine sıcaktı, yine zordu, ama rakipler bile birbirine yardımcı olur, patlak amortisörle, taklalı otomobil ile, yanık conta ile sonuna kadar gidilirdi yarışın. Loeb tepe yoktu ama Sahilköy köprüsünden atlardı otomobiller. (Ben o zaman seyrediyordum tabii, yaş 10-11). Renault, Opel, Team Atakan, Nissan takımları vardı ama kendi otomobilinin cıvatalarını kendi sıkan rahmetli Gürol Menderes, rahmetli Kemal Uludağ, Nami Elagöz filan vardı. Kiralık ralli otomobili de yoktu, ralli otomobili kiralanır mıymış hiç..? Servis araçları dört dönerdi etapların çevresinde. Başta Bulgaristan ve Romanya olmak üzere, bir sürü yabancı pilot gelirdi, Bruno Thiry’yi de görürdük, Philippe Bugalski’yi de, Simon Jean-Joseph’i de, Mark Higgins’i de. Şimdinin FIA yöneticisi Muhammed Bin-Sulayem’i, rahmetli Janus Kulig’i bile alkışladık bu yarışın mazisinde. Gece etapları, Marlboro kızları, Bakırköy seyirci etabı, itirazlar… Türkiye Rallisi dedin mi, bir dururdu herkes. Öyle kolay iş değildi o…
Şimdi Türkiye (Boğaziçi) Rallisi bile, “uzatılmış bir ulusal ralli” havasında oluyor. Yapalım da bitsin, bitirelim de gidelim gibisinden. En azından öyle bir izlenim uyandırıyor bende. Avrupa Ralli Şampiyonası’nda 20 katsayıya yükseldiğimiz 2000 senesini dün gibi hatırlarım. Ne sevinmiştik. 5 katsayı iken daha güzelmiş meğer…
Geçen sene sadece 1 (Yazıyla: bir) yabancının katılımıyla dibe vuran Boğaziçi Rallisi, bu sene Bulgar ve Ukraynalı dostlarımızın teşrifleriyle, bir nebze olsun uluslararası bir ralliye benzedi. Bu sene enteresan olan, bir de hayalet ralli vardı. Yarışın programı ilk açıklandığında, bambaşka bir yarış idi bu yarış. Yarış öncesi bir bülten çıktı, bir de baktık ki, etaplar hariç her şey değişmiş. Start yeri, saati, servis alanı, toptan organizasyon görevlileri, yarışın ismi bile değişti. Shakedown iptal edildi –ki sanırım önemli bir puan kaybına yol açacaktır-. Seyirci etabı olacaktı, o da olmadı. Bütün bunlar tabii ki tek tek değişebilir. Ama toptan hepsi değişince, enteresan bir tablo oluyor tabii. Ha, pardon pardon, değişmeyen bir şey daha vardı: Geleneksel Boğaziçi Rallisi road book hataları. Yine bilenler bilmeyenlere anlatsın şeklinde yapıldı antrenmanlar. Uluslararası bir yarışta, tarif kısmında İngilizce tarifler bulunmayan bir road bookumuz vardı. Yabancılar “bu ne iş ya” diye sorduklarında kem-küm ettik, tarif ettik, lafı değiştirdik… Bir de yarış sonunda klasmanlar hatalı olmasaydı iyi olacaktı. Özellikle historic klasmanı baya çorba olmuş. Olur ama bunlar. Bu işin fıtratında var…
Yağız’ın erkenden oyundan düşmesiyle, yarışın da gidişatı çok değişti. İtiraf edeyim, Saliuk’un WRC-2 tecrübesi ve R5 avantajı ile fark yaratacağını, çekişmeye girerek tempolarını iyice yükseltecek olan Yağız ve Murat’ın Saliuk’u zorlayabileceklerini, Orhan’ın da Onlara ayak uydurarak, İstanbul Rallisi’nden bile hızlı gideceğini tahmin ediyordum. Yağız kalınca bunların hiç biri olmadı, ama Murat yine de Saliuk’u fena madara etti. Üstelik bunu neredeyse hiç risk almadan yaptı. Murat’a da Onur’a da bravo. Orhan da, haklı olarak çok daha korumacı bir tempoyu seçti Yağız kalınca. Sonuçta alacağı puanlar fazlasıyla işine yarayacaktı. Zirvedeki herkes için, sanki hafta sonu sıkı bir test yapıyormuşçasına bir yarış oldu. Göçbeyli haricinde pek de kırıcı bir yer olmayınca da, yarışın gazı erken kaçtı. Ama genel klasman için kaçtı tabii… N/4 sınıfı ve iki çeker grubu için, tam Safari Rallisi tadında bir mücadele izledik. Özellikle Uğur ve Ercan Abi’nin mücadelesi, kolay kolay unutulmayacaktır. Uğur, Cem Abi, Ercan Abi ve Emire’ye toptan helal olsun. Dünya tersine döndü, eskiden Ercan Abi el alemi uçurturdu, bu yarış Ercan Abi yaptı hatayı. İstanbul Rallisi’nde Dağhan ile vurmaya ramak kala dönebildiğimiz köprüye, Ercan abi bindirmiş. Orası çok beylik bir yer, Ercan Abi o köprüye 100 kere girse, 99’unda orayı döner gider, hayret edilecek bir vukuat… Uğur ise her yarış biraz daha olgunlaştırıyor pilotajını. Cem Abi faktörü de var işin içinde tabii. Şu an Uğur’un N/4’de sağlam bir liderliği var, ve son iki yarışta sadece podyumda bir yerlerde bitirmesi yeterli olacak sezon birinciliği için. Tabanca gibi bir Evo 10 ile yarışan Krum’u bile perişan etti Uğur. İki çekerde ise, ralli tanrıları cennete girmek için herkese bir şans verdiler. Ama son gülen Eytan ile Sedat oldular. Canavar Clio R3’ü ile Todor’u bir kenara ayırırsak, iki çekerde 4 pilotun şansı vardı: Buğra, Eytan, Ümitcan ve Ferhat. Buğra müthiş hızlı başladı ve ilk günün ilk lupunda diğerleri ile hiç samimi olmadı. Eytan, Ümitcan ve Ferhat birkaç saniye içinde birbirlerini yerlerken, Buğra Onlardan yaklaşık yarım dakika önde geldi öğlen servisine. Bu arada Ümitcan seri olarak lastik patlatmakla meşgul… Sonra –Kendi ifadesiyle- Erdener bir hata yapmışmış, Buğra topladığı tüm zamanı kaybetti. Böylece Ferhat az farkla öne geçti, Eytan da Buğra’yı yakaladı, bu üçlü ilk günü dip dibe bitirdiler. İkinci güne bu defa Ferhat hızlı başladı. Buğra ise O’nu kovalarken, Göçbeyli’de kaza yapıp, etap sonunda yarışı bırakmak zorunda kaldı. Ferhat konforlu sayılabilecek bir liderlik sürüyordu ama O da rahat duramadı ve öğleden sonraki lup Kadıllı’da O da kaza yaptı. 2 gün boyunca sabreden derviş Eytan, puanlara kondu velhasıl. Lastikleri çifter çifter patlatan Ümitcan ise, rallilerin finişe gelebilenler arasında yapıldığını ispatlarcasına ikinci oldu. Aynı zamanda Gençler Birinciliği’ni de götürdü Ümitcan. Dört ekibe de bu dişe diş mücadelelerinden dolayı tebrikler… Bu arada ilk lup çamura batan öncülerden biri yüzünden, son lupta da kazalardan dolayı maruz kaldığımız nötralizasyonlardan dolayı cinnet geçiren Nebil, “/!?**%! böyle yarışı” nidaları ile yarışı terk eyledi. Bu gözünü sevdiğimin çamurunda, rahmetli Cahit Abi dahil, bir sürü öncü, güvenlik, zaman otomobili battı geçmişte. Neden ısrarla bu otomobilleri sudan geçirirler de, suyun etrafındaki yoldan dolaştırmazlar, bilmiyorum. Oradan dolaşınca fazla mı yakıyor acaba? Bahsettiğim bu nötralizasyonlardan birinde ise, yine dünya motor sporları tarihinde bir ilk yaşadık: Son Göçbeyli öncesi lastiği inen bir ekip, kırmızı ZK tabelası ile start masası arasındaki, kurallar gereği meşru olan lastik değiştirme hakkını kullanacaktı. Ama sayın etap sorumlumuz ekibe, “orada lastik değiştirmek yasak, siz sarı tabeladan içeri girin, karnenizi işletin, zaten nötralizasyon da var, karneyi işlettikten sonra geri çıkar, dışarıda değiştirir, tekrar içeri girersiniz” diye dünyada eşi benzeri bulunmayan bir akıl verdi. Sevgili ekibimiz de maalesef, cezası tartışmasız diskalifikasyon olan bu hareketi, etap sorumlusunun tavsiyesi ile uyguladılar. Gözetmenlerimiz tabii ki konudan bihaberler, öyle bakıyorlar boş boş o sırada… Biz olayı görmezden gelip, apar topar ekibi tekrar sarı tabeladan içeri soktuk ve lastiklerini salimen değiştirdiler. Uzun zamandır görevlilerin eğitimiyle ilgili bir tarafımı yırtıyorum yazılarımda. Ama görüyorum ki, faydası yok. Gözetmen melül melül bakarsa, etap sorumlusu “sen dışarı çık, değiştir gel koçum, burası yasak bölge” diye, -iyi niyetle bile olsa- külliyen iki hatayı aynı pozisyonda yaparsa, bizlerin de kural kitap uygulamasına gerek yok demektir. Şu an, işi biraz bilen her yarışmacının, görevlilere her hatayı yutturabileceği bir ortamda yarışıyoruz, ve bu durum ileride bir gün, büyük yaygaraların kopmasına sebep olacak. İlgililerin dikkatine…
Yarışın 2. Günü çok daha kırıcı idi, ve herkes, abandonelerin ikinci gün olacağını düşünüyordu. Ama ilk gün de epey telef verdik maalesef. İstanbul Rallisi’ndeki Göçbeyli fiyaskosu, bu yarış için herkesin gözünü fazlasıyla korkutmuştu en başta. Ancak Göçbeyli’de bir takım yol çalışmaları yapılmış. Yol zemini daha sert idi, fakat yine çok bozuldu yol, özellikle ikinci geçişte yer yer İstanbul Rallisi’ne benzer zeminler gördük. Genel olarak daha az kırıcıydı etap ancak her şeye rağmen yine oldukça hırpalandı otomobiller. Biraz düzelme var ama daha kalıcı çözümler üretilebilir umarım Göçbeyli için. Ballıca etabına da yer yer kırma taş dökülmüş. Veya tepelerden yağmur sürüklemiş kayaları bilemiyorum. Ama Ballıca’nın da eski tadı yok. İyi bir temizlik şart. Bu yarışın en spekülatif olayı, Alptekin Hoca’nın aksları oldu. Sosyal medyayı sallayan video ve fotoğrafları ile olayları an be an hayranlarıyla paylaşan Alptekin’in, önce bir aksı, sonra öteki aksı, sonra şanzımanı derken, yarışın sonunda Fiesta’nın ön tarafında değişilmedik bir ön cam kaldı. Bir başka spekülatif olay sevgili Ahmet (Hasbay)Abi’nin 131 ile attığı takla idi. “Bir an aklım Lancia’ya gitti” diyor Ahmet Abi, tabii 131’in kifayeti, Ahmet Abi’nin hayal gücündeki aksiyonu gerçekleştirmeye yetmediği için, taklayı basmış Hasbay’ların en büyüğü. Geçmişler olsun.
Bu noktadan sonra, Murat’ın Türkiye Şampiyonu olmaması için, ufak çaplı bir mucize gerekiyor. Yurtdışı jokeri için fazla opsiyon kalmadı. Murat bunlardan birini kullanacak mı bilmiyorum. Kullanmasa bile, yolda kalmadığı sürece, her kilometrede şampiyonluğa yürüyecekler Murat ve Onur. Teknik musibetlerden bu sezon canı fazlasıyla yanan Yağız’ın, kaba bir hesap ile kalan iki yarışı kazanıp, Murat’ın yolda kalmasını beklemekten başka seçeneği kalmıyor. Tabii gereğinde devreye girebilecek bir de Orhan var Ford’un kartları arasında. Fatih’in Fiat Grande Punto Super2000’inin toprak yarışları bitirememe geleneği, bu sene de devam ediyor maalesef. Bir şeyleri değiştirme zamanı artık gelmiş olsa gerek, yoksa Fatih ve Güray önümüzdeki sene de çekici beklerler bol bol. Murat Soyçopur-Bora Yılmaz ikilisini de tebrik emek lazım. Viraj demiri kırık, kilidi bozuk, amortisör tüpü kopmuş Punto Super1600 ile yine de yarışı bitirdiler, yetmedi, direksiyon çıkmış yerinden Göçbeyli’nin son geçilişinde, tire-up ile tutturmuşlar. Kemal (Gamgam) Abi, ”tarlaya uçtum” diyordu Pazar sabahı, yine de yüzü gülüyordu, keyifli bir yarış geçirmiş. Historic’de birincilik, Loeb tepe’de en spektaküler atlayışlardan biriyle seyirciden tam not alan Engin Kap-Başar Yavuz ikilisinin oldu. Bonus Parkur Racing’in historic podyumuna ipotek koyması, gözlerden kaçmadı. Aynı şekilde Bayanlar klasmanına da Simin ipotek koydu, diğer arkadaşların kredi borcu bitecek gibi değil. Normal etapta karşıdan gelen otomobil ile kucaklaşmamak için, Fiesta’yı devirme opsiyonunu kullanan Kerim-Kutay ikilisini de, gösterdikleri özveriden dolayı tebrik ediyorum. Her Ulupelit öncesi joint sardıklarından şüpheleniyorum, Ulupelit zamanları yine çok yavuz… Murat Başkan mahalliyi yine süpürmüş, bu sefer Palio ile. Bir ara kaputa kafa atıp, alnını yarmış ama, Clio, Palio, D-Mack, neye elini atsa gidiyor, 40’ından sonra kudurdu…
Çok eksantrik bir konu ile bitirelim. Ulusal rallilerin müşahit notları açıklanmış. Şimdi bakıyorum, Eskişehir Rallisi’nin özel seyirci etabını yüzlerce insan izledi, bayram yeri gibiydi ve güvenlik kusursuzdu. Etap saatinde başladı, saatinde bitti. Yeşil Bursa Rallisi’nin özel seyirci etabı, güvenlik sağlanamadığı için iptal edildi, normal geçildi. Yeşil Bursa Rallisi’nin özel seyirci etabı puanı, Eskişehir Rallisi’nin özel seyirci etabı puanından daha yüksek. Eskişehir’de tek sıfır öncü, Fiesta R2 kullanan Vittorio Caneva idi. Diğer otomobiller de rollcage’li yarış otomobili idiler. Yeşil Bursa’da tek sıfır dahil hiçbir öncü otomobilin roll-cage’i yoktu, standart cadde otomobiliydi hepsi. Renault fabrikasında çalışan gizemli kişiliklerin kullandığı bu araçlardan biri takla attı ayrıca. Ki her sene, düzenli olarak takla atarlar bu öncü çıkan Renault çalışanları. Yeşil Bursa’nın öncü otomobil puanları da, Eskişehir Rallisi’nden yüksek… 1 Nisan şakası gibi ya… Hayret yani…
Sırada geçen sene katıldığım Armutlu Rallisi var. Çok keyifli bir yarıştı, herkese tavsiye ederim.
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com