Motorsporlarında her zaman berbat bir yıl olarak hatırlanacak olan, gudubet 2012’yi nihayet sepetledik ve 2013’e merhaba dedik. Yeni yılın henüz ilk üç haftasında, çok önemli üç yarış görünüyordu takvimde. Bunlardan biri, geçtiğimiz haftasonu yapılan ve yeni Avrupa Ralli Şampiyonası’nın ilk ayağı olan Janner Rally idi. Yeniden yapılandırılan Avrupa Ralli Şampiyonası’na ve Janner’e aşağıda kısaca değineceğim. Bundan başka, gelenekselleşmiş ve efsaneleşmiş, ralli denince akla gelen belki de ilk iki yarış olan Monte Carlo ve Dakar Ralli’leri de var Ocak ayı menüsünde… Monte Carlo için ayın 15’ini beklememiz gerek, Dakar ise, 5 Ocak Pazar günü startını aldı bile…
Dakar Rallisi dünyadaki herkes için, çok zor, çok önemli, bir nevi festival havasında geçen, bir yarıştan çok, bir imtihanı andıran türden bir organizasyondur, malum. Fakat bizler için, Kemal Merkit’siz bir Dakar’ın, artık ne kıymeti var ki?.. Türkiye’de yıllardır aranan o motorsporları kahramanı vardı ya hani. Sporu tanıtacak, sevdirecek, insanlara yayacak… Galiba o kahraman Kemal Abi idi ve biz O’nu kaybettik. Hatta, itiraf edelim, O’nu o kadar ani kaybettik ki, bunun acısını daha yeni idrak edebiliyoruz. Çünkü biliyorum ki, benim gibi sizler de, hatta hayatında bir ralli, bir tırmanma dahi izlememiş pek çok kişi de, her Ocak ayının yarısı boyunca, her gece televizyon başına geçip, sadece Carlos Sainz’ı, Robby Gordon’u, Marc Coma’yı, gösterişli otomobilleri, heybetli kamyonları izlemiyordu televizyonda. Elbette onları ve maceralarını da izliyorduk ama en sonunda Kemal Abi’yi de görüyor, merakımızı gideriyor, gururlanıyor, onun için ve diğer Türk pilotları için birşeyler hissediyorduk işte… Şimdi bakıyorum da, birşey eksik hiç şüphesiz… Belki üzülüp yarısında kapatanlar olacaktır. Ya da belki yine heyecanlı çekişmelere dalıp, yarım saat için büyük bir keyif alacağız, malum henüz daha iki gün oldu yarış başlayalı. Ama sonra Kemal Abi’yi görmeyeceğimiz için, o heyecan, yerini üzüntüye bırakacak. Belki de hiç izlemeyenler olacak… Ama ne olursa olsun, Kemal Merkit’in henüz ölmediğini unutmayın. 55 numara bu yarışta boş duracak… Sadece sen-ben-bizim oğlan değil, bütün dünya saygı duyuyor Kemal Merkit’e. Ve hala saygı duyuluyorsa, öldüğünü söyleyemeyiz O’nun…
Dakar’ın neler göstereceğini yine hayretle izleyeceğiz velhasıl, Kemal Abi’yi göremeyecek olsak da. Ama ondan önce, Dünya Ralli Şampiyonası, yeni sezona marş basacak Monte Carlo’da. Nihayet, gerçekten çekişmeli, şampiyonun %90 belli olmadığı, “adil” bir sezon, dokuz yıldan beri! Kulağa hoş geliyor… Loeb gibi bir maestroyu izleyemeyeceğiz belki ama, en azından kazananı baştan belli olmayan yarışlar ve bir şampiyona izleyeceğiz galiba… Biraz inceleyelim şu rekabeti.
Katar’ı Abu Dabi ile takas eden ve bütçesini misliyle arttıran Citroen Racing, hem markalarda hem de pilotlarda sezonun favorisi gibi duruyor. Ana sponsor Red Bull’u kaybettiler gibi görünseler de, aslında “Baba” sponsora yer açmak için Red Bull’a yol verdi Fransız’lar. Çünkü Abu Dabi’nin Citroen’e ödediği para ile, Felix Baumgartner hergün stratosfer’e gidip gelebilir bir yıl boyunca sanırım. Böyle bir sponsor uğruna renklerini bile değiştiren Citroen, altın varaklara bürünürken, takımın eski sponsorlarından biri M Sport’a, diğeri de, aynı kültürden geldiği Volkswagen’e yöneldi. Ama bence intikam almak için, yanlış ata oynadılar. Taze boka sık sık konan sinekler gibi, her gördükleri Polo R WRC resmini ve videosunu facebook sayfalarına yükleyip, altına anlamsız methiyeler düzen arkadaşlar ve bunları beğenen onların arkadaşları, çok fazla playstation oynamanın yan etkilerini kısa zamanda görecekler. 10 yıldır Citroen’in kurduğu hareme bir bakarsak, Subaru, Mitsubishi, Ford, Peugeot, Hyundai, Skoda ve Suzuki gibi gözdeleri olduğunu görüyoruz. Bu markaların yarıştıkları sezonların sayısından kabaca bir hesap yaparsak, Citroen’i yakalamak için 10 yıldır harcadıkları toplam para ile, içlerinden birini seçip, bütün hisselerini satın alabilirsiniz. Belki Ford’u o paraya bırakmazlar bilemiyorum, ama bi beş sene daha geçerse, o biriken ile, Ford’u da verirler belki… Uzun lafın kısası, bu yıl bazı etaplarda veya bazı yarışlarda birileri çok hızlı gidebilir. Ama kuvvetle muhtemel, biraz ileride çekici bekliyor olacaklardır. Veya kalan enkaza teklif verecek bir hurdacı…
Görünen o ki, bu sene Mikko Hirvonen’in önü açık. Yanlış anlaşılma olmasın, motorsporlarında kimin kazanamayacağını söylemek mümkündür, ama kimin kazanacağını söylemek, boş laftır. “Hirvonen’in önü açık” diyorum, şampiyonluk çantada keklik demiyorum. Öncelikle, mevcut pilotların hepsinin hünkarı olan Loeb, bu sene yok. Yani, Hirvonen’in duaları kabul oldu, kabusu bitti. Üstüne üstlük, en büyük rakibi, şimdi en büyük yardımcısı bile olabilir, çünkü sezonun ilerleyen yarışlarında, Hirvonen ile rakiplerinin arasına girme görevi de verilebilir Loeb’e. Bundan güzel asist mi olur… Artı, takım arkadaşı olan Dani Sordo, hem birkaç yarışa giremeyecek gibi görünüyor, hem de toprak üzerinde bariz bir şekilde yavaş Hirvonen’den. Üstü kapalı bir birinci pilot rütbesi var Fin’in. Yetmezse, çok daha büyük, hatta ballı börek denebilecek bir avantajı daha var Mikko Hirvonen’in. Süratleriyle O’na rakip olabilecek yegane iki adam, daha yeni emekleyen bir otomobilin direksiyonunda olacaklar. Bir yarış otomobilini testler ile daha hızlı hale getirebilirisiniz. Ama dayanıklılık konusunda testlere asla güvenemezsiniz. Yarış otomobilleri, hayatta kalmayı, yarışlarda öğrenirler. Hirvonen’in en önemli rakipleri, Hirvonen’i yakalamaya konsantre olmak yerine, çoğu zaman bulmaca çözmek zorunda kalabilirler. Hazır otomobile binmek güzeldi tabii… Ogier C4’e, Latvala da Focus’a oturduğunda, arabalar zaten en iyi durumlarındaydılar. Fiesta WRC ise, zaten Focus WRC’nin ufak bir kopyası, sil baştan yaratılmış bir otomobil değildi. Yeni otomobil geliştirmek için, isminizin Carlos, soyadınızın da Sainz olması gerek. Ogier ve Latvala’yı bu sene kurtarsa kurtarsa, Carlos amcaları kurtarır.
Bu arada, Dünya Ralli Şampiyonası’ndan bahsetmişken, Citroen Racing’in, uzun süredir beklenen filmi “19 allee des Marroniers” ortaya çıktı. Bir saat 15 dakikaya yakın uzunlukta, 2012 sezonunun takım içi detaylarına ve magazinel görüntülerine yer veren film, ralli sporu adına bugüne dek yapılmış en başarılı prodüksiyonlardan biri. Pilotların ve kopilotların yaşantısına ve iş başındaki hallerine kadar sokulmuş kameralar. Ve anlaşılıyor ki, Loeb-Elena ikilisi, sadece gelmiş geçmiş en iyi pilot-kopilot değil, aynı zamanda çok iyi iki arkadaş, iki kardeş gibiler. Artık Sebastien Elena, Daniel Loeb durumuna gelmişler, olağanüstü bir iletişim ve empati var aralarında. Ancak Sainz-Moya ile kıyaslanabilecek kalitede ve tarzda bir iş birliği bu. Sadece kendi aralarında değil, otomobillerine bakan mühendis, araç sorumlusu, takım koordinatörleri ile de kusursuz bir işbirliği içindeler. Kısacası, Citroen Racing’in büyülü çadırlarının içinde neler olup bittiğinin ipuçlarını veriyor bu film. Ve seyredince, o büyüyü, neden bu kadar başarılı olduklarını, dışarıdan soğuk görünmelerine rağmen, takım içinde nasıl sıcak bir atmosfer olduğunu anlıyorsunuz. Takım direktöründen, yarışlara hiç gitmeyen atölye çalışanlarına kadar, Citroen Racing’de çalışan herkesin ismi tek tek yazılmış filmin sonunda. Bu filmi, her rallisever, gülümseyerek izleyecektir diye tahmin ediyorum. Bir kişi hariç. O kişi, gülümsemek yerine, kafasını duvarlara vurarak izleyecek bence. O da Thierry Neuville. Önce Citroen Benelux’un, sonra Peugeot Sport’un, nihayetinde de Citroen Racing’in sırasıyla C2 Super1600, 207 Super2000 ve DS3 WRC ile 3 yıldır yarıştırdığı, destek verdiği, yatırım yaptığı yetenekli Belçikalı, ralli tarihinin en büyük kariyer planlaması hatalarından birini yaptı. Ve Citroen Racing’i terk etti. Ben haberi duyduğumda inanamadım. Dünyanın mevcut en iyi ralli otomobillerini hazırlayan iki markaya sahip PSA grubu, geleceğe yatırım için seni seçecek, üç sene boyunca kategorilerindeki en iyi otomobilleri altına verecek, WRC’de, IRC’de çatır çatır seni yarıştıracak… Petter Solberg bile, bu ekonomik sıkıntıda koltuk bulamazken, sen Citroen Racing’in tercih ettiği üç pilottan (Loeb’ü saymıyorum) biri olacaksın, neymiş efendim, Citroen 7 veya 9 yarış verebiliyor, Qatar M-Sport tam sezon kontrat öneriyor diye, Citroen’i bırak… Ben bu çocuğu aklı başında, kafası çalışan bir tip sanıyordum ama, Colin McRae’in Subaru’dan Ford’a gidişinden bu yana gördüğüm en büyük kariyer hatasını yaptı Thierry Neuville. Akıl alır gibi değil, dünyadaki bütün ralli pilotlarının, değil yedi yarış, tek bir yarış için bütün yılı feda etmeye hazır olduğu, dünyanın tartışmasız en iyi takımını bırakıp, gitmek… Üstelik bunu, spordaki en güvenilmez kesim olan Arap’ların sözüne güvenerek yapmak… Yves Matton, 3 yıllık yatırımın ardından basıp giden Neuville için zehir zemberek açıklamalar yaptı tabii, ve yerden göğe kadar da haklı. Çünkü bu durum karşısında en zor durumda kalan Matton oldu. Neticede Neuville, PSA’nın bir yatırımı idi ve o yatırımın sorumluluğunu alan da bizzat Yves Matton’dı. Matton’ın Citroen Racing’deki geleceğinin parlak ve uzun olduğunu düşünürsek, bu kadar içerlediği Neuville’i artık kapıdan içeri sokmaz diye tahmin ediyorum. Geçmiş olsun Thierry Neuville, bundan sonra senin sonun ancak Freddy Loix kadar olur…
Bu arada, bu sezon WRC’de tüm fabrika pilotlarının iki farklı numara taşıyacağını düşünüyordum. Çünkü Sebastien Loeb’ün katıldığı yarışlarda, 1 numara O’na verilecekti. Diğer yarışlarda ise, 1 numaranın Hirvonen’e verileceğini, diğerlerinin numaralarının da buna göre dağıtılacağını tahmin ediyordum. Çünkü yıllardır süre gelen numara kuralları bunu gösteriyordu. Bunun yerine FIA, 1 numarayı Loeb için ayrıldığını ve girmediği yarışlarda 1 numaranın boş kalacağını belirtti. Ki bu da bir tür saygı duruşudur ve haklı bir karardır. Numara kaosunun da bu şekilde önüne geçilmiş oldu. Hatta 1 numarayı emekliye ayırsalar, 10 şampiyonluk kazanan biri çıkmadığı sürece de kimseye vermeseler, ona da itiraz etmem şahsen… WRC’den diğer haberler ise, Skoda fabrika takımının, Finlandiya’nın geleceğe dair yeni şampiyon adayı Esapekka Lappi ile WRC-2 kovalıyor olması. Lappi’ye şans verilmesi çok doğru bir karar, çünkü geçen sene Finlandiya ve Polonya Ralli’lerindeki performansıyla bunu kesinlikle haketmişti. Bir WRC koltuğunu hakeden başka bir Fin pilot daha yarışacak Monte Carlo’da. Biraz geç oldu ama, Juho Hanninen’i nihayet bir WRC’nin direksiyonunda göreceğiz. Umarım takvimi sadece birkaç yarıştan ibaret olmaz. Bu arada, Skoda’nın yeni Fabia’nın R5 versiyonu için frene bastığı haberi geldi. Gerekçe, R5 sınıfının nasıl bir kompetisyon doğuracağını görmek istemeleri miş. Adamlar salak değil tabii, haklılar… Bir avuç paraları var, onu da sokağa atmak istemiyorlar. FIA her ay karar değiştiriyor, seneye “Bu R5’ler olmadı ya, RRC’lere geri dönelim” derlerse, iyot gibi açıkta kalmak istemiyor Skoda. Sportif direktör Hrabanek “Hele bir görelim, kimler giriyor, bu arabalara talep nasıl olacak, anlayalım… Arabayı nasıl olsa yaparız” diye açıklama yapmış. Hrabanek hem haklı hem uyanık. Fabia Super2000’i, 207 Super2000’den klonladılar zamanında, sonuçta Skoda, Peugeot’yu geçer oldu. Belki yine aynısını yaparlar… Bu arada WRC’nin en bilindik sponsorlarından biri olan Edox’un yerini bu sene Certina almış. Enteresan, çünkü Edox, büyük bir farkındalık yaratmıştı WRC sayesinde. Certina ise, özellikle olimpik sporlardaki sponsorlukları ile tanınmış bir marka. Acaba Certina, ayağını mı kaydırdı Edox’un?
Yeni Avrupa Ralli Şampiyonası’na da merhaba dedik geçen hafta. 80’li ve 90’lı yılların Avrupa Ralli Şampiyonası’nı hatırlayanlar için, bu yeniden yapılandırma gerçekten iyi oldu. Avrupa Ralli Şampiyonası’nın eski şaşalı günleri geri dönecek galiba. IRC de keyifliydi ama, ikisinin birden var olması gerçekten gereksiz idi.
Şampiyonanın ilk rallisi olan Janner’de, küçük bir Monte Carlo Rallisi yaşadık. Eskiden Arctic Rally ile başlardı ERC. Şampiyonanın tek kış rallisi, toprak üstü kar zemini ile Arctic idi, fakat katsayısı düşük ve çok masraflı olduğu için, katılım olmuyordu. Janner ise, avrupanın göbeğinde olduğu için, çok daha ucuz bir ralli. Fakat çok daha zor. Çünkü zemin, toprak üstü kar değil, asfalt üstü kar ve buz. Hataya ve kötü sürprizlere çok daha açık bir zemin yani. ERC’nin bir sonraki yarışı, toprak üstü kar rallisi olan Rally Liepaja. Fakat Latvia’da olduğu için, ona da katılım düşük olacaktır ve esas mücadele, üçüncü yarış olan İrlanda Rallisi ile başlayacaktır diye tahmin ediyorum. Söylenenlere göre, Janner’de start alan ve şampiyonayı kovalayacak olan Bouffier, Kopecky, Delecour ve Pech’e, ilerleyen yarışlarda Basso, Araujo, Loix, Protasov gibi isimler de katılacak. Solowow, Betti gibi daha düşük seviyeli pilotlar da oyuna dahil olacak gibi görünüyor. Ki Solowow zaten yarıştı Janner’de. Bana öyle geliyor ki, kısıtlı bir takvimle olsa dahi, bir de Türk ekibi izleyeceğiz yeni ERC’de. Hatta belki iki Türk ekibi. Bir hatta daha, WRC-2’de de Türk bayrağı görürseniz, şaşırmayın… Janner Rally çok spesyal bir yarıştı. Delecour, Bouffier gibi Monte Carlo tecrübesi olan pilotlar için şartlar elbette daha alışıldık idi. Ama Kopecky gibi orta avrupalı pilotlar da benzer şartlarda yarışlar yapabiliyorlar. Ben, Mini ile yarışan Pech’den de bu şartlarda iyi bir performans bekliyordum ama, otomobil avantajına rağmen, sadece yerel bir kahraman olduğunu ispatlayacak kadar kötü bir performans gösterdi. Rallide önce Bouffier’nin müthiş hakimiyetini, sonra da Kopecky’nin açıklanamaz kazanma inadını izledik. Kopecky çok farklı bir pilot karakteri. Şartları veya yolları iyi bilmediği yarışlarda, belli bir sürat ile gidip, pusuda bekliyor. Önde çekişenlerden hata yapan olursa da, yavaş yavaş yükseliyor. Ama bir ralliyi iyi tanıyorsa ve eğer otomobilinde bir sorun çıkmazsa, rakibini -hatta izleyenleri bile- deli eden bir takip yapıyor. Kaçan değil, kovalayan durumunda bekliyor ve yarışların son günlerinde ölümcül bir atak ile işi bitiriyor. Farklı bir stratejisi var. Janner’de de böyle yaptı ki, lastiği patlamasına rağmen bunu becerebilmesi, rakipleri için daha da sinir bozucu oluyor. Çok sürpriz bir pilot çıkagelmezse, oyuna katılacak pilotlar içinde Avrupa Şampiyonası’nın en büyük favorisi Jan Kopecky’dir. Birçok farklı ülkede ve farklı şartlarda yarışmanın getirdiği IRC tecrübesini konuşturacaktır. Bu arada yarış boyunca neredeyse bütün pilotlar lastik seçiminden şikayet etti. Bu şartlarda kullanılabilecek lastik seçeneği oldukça fazla. Ama herkes de şikayet etmez ki yahu. Mevcut lastik tiplerinden hepsi de kullanıldı pilotlar tarafından. Farklı etap stratejileri kuruldu falan filan. Ama röportajlarda hepsi şikayetçiydi ki, teorik olarak böyle birşey imkansız, komik… Impreza R4’ü ile Kajetanowicz’in performansı göz doldurdu.
Gelelim memlekete, işler karman çorman, çarşı pazar karışık… Öncelikle, yepyeni bir klüp kuruldu, hayırlı, uğurlu ve hareketli olmasını diliyorum. Sahipsiz bırakılıp, yok olmaya terkedilen İMK’nın ölümünden beri, İSOK yalnız kalmıştı. İstanbul’un, hatta son 10 yıldır tüm mahalli rallilerin yükünü çeken İSOK’a bir kardeş geldi, MOSK… Marmara Otomobil Sporları Klübü, bu spora yıllarını vermiş, değerli bir kadro tarafından kuruldu. En kısa zamanda icraatlarını görmek dileğiyle…
Geçtiğimiz haftasonu yeni federasyonun, ilk yeni sezon toplantıları yapıldı kulüplerle. Önce genel bir selamlaşma, tanışma, soru-cevap, dert dinleme-derdini anlatma toplantısı yapıldı. Sonra da pazar akşamına dek sürecek branş toplantılarına geçildi. İSOK adına katıldım toplantılara ve gördüm ki, bu FIA kongresi, sadece maddi değil, manevi anlamda da yormuş federasyonu. Yeni sezon öncesi, pek çok konunun sil baştan ele alınacağı zamanda, sadece çok kıymetli bütçemizi değil, çok kıymetli zamanımızı da çalmış FIA kongresi. Henüz ortada hala kurallar kitabı ve takvim yok. Daha doğrusu resmi açıklama yok, sadece toplantılarda açıklandı bunların içerikleri ve ilan tarihleri. Ama resmen ilan edilmediği için, yeni yönetime çatmak da pek adil gelmedi bana. Çünkü, dediğim gibi, esas işlerinden önce yapmaları gereken bir kongre sürecinden geçtiler. Peşinden Metin Abi’nin istifası geldi. Bu istifa, pek çok konunun yeni baştan ele alınmasını gerektirdiği gibi, bir de üzerine, tüm bu yeni düzenin kuruluş yükünün, kısıtlı bir vakit içinde ve sadece Ercan Abi’nin omuzlarına yüklenmesi anlamına geliyor. Ercan Abi de bunun farkında, o yüzden hem ihtiyatlı hem de çabuk olmak zorunda olduğunu biliyor. Ne ki zaten O’nun pilotajı da hem ihtiyatlı, hem de çabuk idi. Bu yüzden, Nisan ayına kadar O’na güvenip, sezon başladıktan sonra da, yarışlar ilerledikçe değerlendirme yapmak doğru olacaktır. Yani daha bugünden “Metin Abi gitti, bu federasyondan bir halt olmaz” çığlıkları atan arkadaşların biraz yutkunmaları gerek. Sonuçta ortaya çıkacak icraat çok doğru olmaya da bilir. Ama bunu önce yaşamalıyız. Şu an gördüğüm kadarı ile, zaten kamuoyunun fikirlerini de yokluyor Ercan Abi. MTK’yı acilen göreve çağırması da bu yüzdendi. Toplantılarda da gerek MTK, gerekse kulüplerden pek çok farklı fikir geldi. Kimisi benzer fikirlerdi, kimisi karşıt görüşler. Ama en azından bunları dinledi Demir Başkan ve Ercan Abi. Bence bunları, kendi fikirleriyle yoğurup, bir yol çizecek Ercan Abi. Kendisi dahil herkesi dinleyip, tüm fikirleri kaale alıp, bu yolu çizecek ve “beğenin veya beğenmeyin, biz böyle yapıyoruz, görelim” diyecek. Beğenilmezse kıyamet de kopabilir, beğenilirse herkes oh da çekebilir. Bunun cevabını bu sezon sonuna kadar almış olacağız. Krosların dümenden otokros şeklinde değil, 4’lü kalkışlı harbi rallikros şeklinde yapılması -yoksa yapılmaması-, Ralli Federasyon Kupası gibi projeler var. Bunların nasıl kurgulanacağını, bu kurguların nasıl işleyeceğini bekleyip görmeliyiz. Sonuçta o toplantılarda her kesim fikirlerini söyledi. Hangilerini uygulayacaklarını, kimin haklı olduğunu bir yıl sonunda anlayacağız. Gördüğüm kadarıyla insanların aklına takılan, benim de anlamadığım tek mevzu, Metin Abi için bir gün önce “başımızın tacı, istifa asla yok” denirken, nasıl oldu da ertesi gün Metin Abi istifa etti. Bu kadar mı politik, bu kadar mı gizli kapaklı olacak TOSFED’de hayat bundan sonra acaba? Bu durum, kamuoyunda bir güven sorunu yaratır mı veya?
Toplantıların medyaya kapalı olması, eleştiri konusu oldu. Bunun açıklaması da yapıldı. Sporumuzun şu an bir günah çıkarma, elekten geçme, ve yeniden yapılanma sürecinde olduğuna işaret edildi. Dolayısı ile, burada konuşulanların, sonuçta hepimizin kirli çamaşırları olduğu, ve bunların mahremiyetine dikkatimiz çekildi. Dolayısı ile kamuoyu ile paylaşımında sakınca görülmüş ki, her kurumsal yapıda görülebilen bir bakış açısıdır bu. Medyaya cephe almak ile alakası olduğunu düşünmüyorum. Ben de buna istinaden, toplantılardan detayları dile getirmeyeceğim yazımda.
Bu sene bolca mahalli ralli göreceğiz gibi duruyor. Sekiz farklı yarıştan bahsediliyor. Federasyon Kupası, bu mahalli rallileri bir lig statüsünde aynı çatı altında toplayıp, farklı, daha amatör şartlarda bir şampiyona haline getirmeyi hedefliyor. Eğer parkurlar uygun şartlarda hazırlanabilirse, rallikros keyfini de tekrar yaşayabileceğiz bu sene. ERC’nin bir ayağının Türkiye’ye gelmesi için hala bir umut olduğu söylendi, ama ben ne madden bunun gerçek olabileceğini düşünüyorum, ne de bu saatten sonra FIA’nın bizi o takvime sokuşturabileceğini sanmıyorum. ERC’de taça çıktık galiba, inşallah ben yanılırım…
Yazıyı komik birşeyler ile bitireyim bari, biraz yüzler gülsün… İsmini vermeme gerek yok, FIA kongresi için görev yapan bir yetkilinin açıklamaları oldu. Bu açıklamadan, kahkahalarla gülerek okuduğum şu satırları sizlerle paylaşmak istiyorum: “Yurtiçi ve yurtdışından olmak üzere sadece 670 kişilik davetli sayımız vardı, bütçeyi minimumda tutmak adına çok kısıtlı sayıda yerli davetlimiz olabildi. Ama tabii ki, tuvaletini giyip, gelip, kapıda bekleyenler oldu. Davetin başlamasına 30 dakika kala, gelemeyenlerin yerine içeri kabul edilmeyi göze alıp, bir şekilde içeri girdikten sonra, sanki baş davetliymiş gibi içeride davetlilerle poz poz resim çektirip, her zaman yaptıkları gibi, kamuoyuna farklı algı vermeyi de ihmal etmediler bu kişiler” Bu tuvaletini (veya smokinini) giyip kapıda bekleyenlerin kimler olduklarını, içeri girmek için nasıl tırmaladıklarını tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Aydın Abi’nin söylediği gibi, “Allah ıslah etsin, amin”
Tüm camiamıza başarılı, şanslı ve sağlıklı bir yeni yıl dilerim.
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com