Gürkan Çağlar’ın deyimi ile, Türkiye’nin mübarek ralli ayı Aralık geldi, amatörlerin dört gözle bekledikleri geleneksel İSOK İstanbul Ralli Kupası başladı. 10 yıldır üstüste düzenlenen, 90’lı yıllarda da senelerce “İstanbul Ralli Şampiyonası” adı altında izlediğimiz bu mücadele, TOSFED’in işgüzarca müdahelesi ile bu yıl “Kupa” adıyla yapılıyor. Açık söylemek gerekirse, kimse bu “Kupa” lafına alışamadı. Her ne kadar dünyada birçok motorsporları serisi “Cup” adı altında düzenleniyor olsa da, birincisine “Şampiyon” deniyor. Biz şimdi daha birinciye ne diyeceğimizi bilemiyoruz??. “Şampiyon” demek yasak!? Birinci desen, yarışın birincisi mi, kupanın birincisi mi, belli değil… İstanbul Ralli Pehlivanı da diyemeyeceğimize göre, sporumuz yeni bir maymunluğun pençesine düşmüş demektir. TOSFED adına bu kararı alan her kim ise, kendisini necip Türk Milleti adına içtenlikle tebrik ediyorum. Bütün dertler çözüldü, tüm zorluklar aşıldı, sporumuzda herşey yolunda gidiyor, bir tek bu ünvan sorunu kalmıştı. Bunu da çözdüler, helal olsun yöneticilerimize. Otorite dediğin böyle olur…
Bu seneki İstanbul Ralli Kupası’na, geçen seneye benzer hava şartları ile merhaba dedik. Geçen sene de yarışlardan birini kuru hava ve yol şartlarında yapmıştık. Bu kez ilk yarışa denk geldi güzel hava. Çamurda yarışmak ayrı br keyif olsa da, üç yarışta farklı şartların bir araya gelmesi, ilahi adalet açısından da daha iyi oluyor sanki…
“İlk” İstanbul Ralli Kupası, ismiyle müstesna bir şekilde başladı: 10 yıldır ilk defa bu kadar çok sayıda denk rakibin kompetisyona gireceği konuşuldu starttan önce ve nitekim öyle oldu. Üstelik sadece Genel Klasman birinciliği için değil, iki çeker klasmanında ve sınıflarda da ilk defa bu kadar çok ekibin dahil olduğu bir kompetisyon gördük. İlerleyen yarışlarda artarak süreceğini tahmin ediyorum. 2012’ye antrenman niyetiyle parkura çıkan Ercan-Emire ikilisinin klasman dışı yarışmaları da, mücadelenin adil olması adına, kulübün aldığı doğru bir karardı.
Seyirci olmadığım için dışarıdan görememekle beraber, zamanlardan açıkça görülüyor ki, yarış içinde 3 büyük çekişme olmuş: Genel Klasman, İki Çeker Grubu ve Sınıf 9. Malum, böyle çekişmesi bol yarış, her zaman denk gelmiyor. O yüzden değerlendirmesini hakkıyla yapmak lazım ki, kimsenin emeğini gasp etmiş olmayalım. Sadece ekiplerin genel klasman derecelerine bakmak hata olur. Esas bakılması gereken, km başına kendi rakiplerine attıkları veya onlardan yedikleri farklar ve yarışı kazanan otomobil ile km başına aralarındaki fark. Otomobil farklarını da işin içine katıp, ona göre değerlendirmek lazım. Bu kez farklı bir şey yapalım, yarışın çok gidenlerini önce isim isim verelim, sonra da kendi içlerinde gruplar halinde değerlendirelim. 4 çekerlere papazlar desek: Osman, Hakan, Hakkı, Özen diye sıralayabiliriz. İki çekerler de valeler olsun: Tezcan, Berkay, Ferhat, Murat Günarslan. Sınıf 9’culardan ilk üçün zamanları dikkat çekici, Yıldıray Demircioğlu, İsmail Terzi ve Ümitcan Özdemir. Bu saydığım isimler ve copilotları Burak Akçay, Hakan, Burçin, Özden, Macit Abi, Eda, Burak Koçoğlu, Erhan, Volkan, Ahmet ve Mustafa’yı gösterdikleri mücadele, beceri ve sportmenlik adına tebrik ediyorum. İçtenlikle söylüyorum, gerçek anlamda yarış olmuş aralarında. Çünkü 4 çekerlerde saydığım 4 isim km’de yarım saniye, iki çekerlerde saydığım 4 isim km’de 1 saniye, sınıf 9’un ilk 3 ekibi ise km’de 0.3 saniye içinde bitirdiler yarışı. Burada çok ciddi bir kompetisyondan bahsediyoruz, bu sonuçlar boru değildir, bu kadar kısa bir rallide böyle sprint gitmek, hem sinir hem sabır ister. “Mükemmel sürüş”ü yapıp, rakiplerinizin mükemmelden birazcık daha kötü olması için dua edersiniz ancak. Bir spin çok şeyi değiştirebilir. Murat ve Erhan bunu yaşadılar mesela. 4 farklı otomobil ile yarışan 4 farklı ekip, iki çeker birinciliği için gazladılar. Berkay ve Ferhat, Gr.A otomobillerinin de avantajıyla rakiplerine üstünlük sağladılar. Ama Gr.N kullanan Tezcan ve full spec bir Gr.A olmayan C2 ile Murat’ın tempoları da, en az Berkay ve Ferhat kadar yüksek görünüyor. 4 ekip birbirini zorlayınca, zamanlar gelişiyor doğal olarak. Aynı durum genel klasman için de geçerli. Hakan son etapta çakmasaydı, kazanma ihtimali vardı. Açıkçası Osman’a bu kadar yakın gidebileceğini hiç ummuyordum Hakan’ın. Çünkü üç sezon beraber yarıştığım Osman’ı çok iyi tanıyorum. Bu adamı 5 sene hücreye kapatsanız, çıktığı gün süpermarket arabasına binse, yine gider… Böyle bir canavar var içinde. Yarış öncesi genel klasmanda rakip olduğumuz için, içimden “inşallah o canavar ortaya hemen çıkmaz, eli soğuktur” diye geçiriyordum. Ama aslında kendimi kandırıyordum tabii. “Eski” demeye dilim varmıyor, pilotuma kocaman bir tebrik yolluyorum. Kaputta başöğretmen Volkan Abi’nin ismi yazdığı için, biz de finişde Tüter ve Burak’ı alkışlarken “Osman Akademi” lafı çıktı bir anda ortaya. Sınıf 9’un ilk üç ekibinden bahsetmiştik, denk otomobillerle yarışan üç amatör ekibin, yarışı km’de sadece 0.3 saniye içinde bitirmesi, 4 çeker ve 2 çekerlerden bile daha yakın bir kompetisyon yaşadıklarını gösteriyor. Özellikle Palio gibi süspansiyon yetenekleri sınırlı otomobilleri yer yer çok zorlayacak bozuk zeminli etaplara rağmen, bu tempolarda çiziksiz yarışmaları, birşeylerin işareti. Kullandıkları Palio’lardan çok daha hızlı Saxo, Fiesta gibi arabaların dibinde bitirmişler yarışı. Onlara da tebrikler. Emektar Escort’u ile her yıl biraz daha hızlanan Bülent Şimşek-Ali Atay, yine izleyenlerin diline düşmüşler, herkes “Escort acaip geçti” diyor. Bu yarışa Sanver ile giren Eytan da, iyi gazlamış, Tezcan ile arasındaki fark km’de 1 saniyeden az. Kalanlardan, Orçun’un yaptığı zamanlar, Evo 7 için hiç fena değildi. Fazla devam etme şansı olmayan Furkan Atik, Kemal Çetinkaya ve Can Hergüner’in ilk etap zamanları dikkat çekici ancak maalesef Furkan’ın Clio’su su koyuvermiş, Kemal ve Can ise kaza geçirmişler. Sebebi ne olursa olsun, kaza yapıyorsanız her zaman bakışlar size döner bu işlerde. Ralliler, finişe gelebilenler arasında yapılır. Şartlar ne olursa olsun, o arabayı yolda tutmak, öncelikli işimiz, sebep bulmak çözüm getirmiyor. Eğer bitirebilselerdi, klasman belki çok farklı görünecekti, sınıf 9’da başka şeylerden bahsediyor olacaktık. 1-2 etap iyi zaman yapıp, sonra uçunca, bir çuval incir yok oluyor. Can, Kemal ve copilotları Burak ile Tolga’ya geçmişler olsun, bazı eşikleri geçmek için biraz sabır lazım.
Yarıştıkları otomobilleri kendileri hazırlayanlara her zaman ayrı bir gözle bakıyorum. Çok emek verdikleri Saxo ile Erdinç-Ergun Abi’ler ve Corsa Kit-Car’ları ile Azmi Abi ile Zeynep’e de, şeytanın bacağını kırdıkları için tebrikler. Diğer self-service ekipler Kutlu Demiriz-Erman Akgün, Murat Güray-Hürol Menderes ve Murat Çarpışantürk-Soner Ömürlü de, tek parça halinde finiş görmüşler, onların da ellerine ikişer kere sağlık, hem arabayı yaptıkları, hem de kullandıkları için. Self-service rallicilerin kaptanı Teke Yüksel de girseydi şu yarışa, tam kadro finiş görmüş olacaklardı…
Gelelim yarış öncesi ve yarış esnasında yaşanan tatlı ve tatsız vukuatlara… Önce tatsızlardan başlayalım. İstanbul Ralli Kupası’nın organizasyonu artık kemikleşti, dolayısı ile idari anlamda ne organizatörlerin, ne de yarışmacıların bir sıkıntı çektiğini sanmıyorum. Ancak son etapta bazı ekiplerin önüne çıkan araçlar, can sıktı. Nereden nasıl girdiklerini bilmiyorum ama, bu tür güvenlik zaafları tabii ki üzerine eğilinmesi gereken bir problem. Bir diğer göze batan konu da, son servisten, finiş takına giden normal etap. Trafikten geçtiğimiz için, oluşan zaman cezaları zaten iptal edildi. Fakat o trafikte o yokuşu çıkmak, özellikle Gr.A arabalar ile çok zor oluyor ve arabaların canına okuyor. Özellikle debriyajların. Son normal etabı arkadan, otopark tarafından vermek daha iyi olabilir. Son olarak, hem İSOK’un, hem biz yarışmacıların, resmi antrenman günü olan bitenlere karşı daha duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Senelerdir bu satırlardan antrenmanlarda insan gibi otomobil kullanmamız gerektiğini, hadi özel etaplarda hızlı gidiyoruz ama bari normal etaplarda ve köy geçişlerinde etrafa saygılı olmamız gerektiğini defalarca söyledim. Ama böyle üstü kapalı söylemek bir işe yaramıyor demek ki, isimleri ifşa etmek lazım… 37 numaralı ekip… Altınızdaki eşşek kadar Suzuki Grand Vitara ile, Cumhuriyet köyünün içindeki kavşakları el freni ile dönerek, Polonezköy yolu üzerinde, onca insan çoluk-çocuk arabaları ile seyir halindeyken, abuk subuk sollamalar yaparak, önünüzde giden arabaların yarım metre arkasında gazlayarak, neyinizi tatmin etmeye çalışıyorsunuz? Siz geçtikten sonra arkanızdan antrenman plakasıyla geçen ekipler, sizin yüzünüzden tepki görmeye, küfür yemeye mecbur mu? Geçmişteki bu tip olaylar yüzünden, İstanbul çevresindeki köylerde zaten yeterince nefret duyuluyor bu spora. Cumhuriyet Köyü’nü de tiksindirelim de, bu etabı da mı kaybedelim? Tüm yarışmacı arkadaşlar, antrenmanlarda bu tip tutumlar sergileyen ekipleri, kulübe şikayet edin. İSOK da ceza kessin. Kulübü de, yarışmacısı da, biraz duyarlı ve sorumlu olsun herkes…
Yarışı seyreden bir avuç seyirci ve basın mensubu ile, seyir noktalarındaki gözetmenler arasında yine “orada durma” polemikleri olmuş. Bu kadar kalın kafalı bir millet miyiz biz, neden şunu hala anlamıyoruz: Her sporda olduğu gibi, bu sporda da en önemli faktör insandır. Yarışan sporcuyu ve izleyen seyirciyi memnun edemezseniz, ne yarış, ne kulüp, ne federasyonun hiçbir önemi kalmaz. Çünkü insan olmazsa, bu spor da olmaz, sizler de olmazsınız sayın görevliler ve yöneticiler… 48 kayıt var diye kendimizi kandırmayalım, bu spor Türkiye’de pamuk ipliğiyle bağlı hayata. Yetkili merciler, eğitim vermeyi kitap okutmak olarak görüyor. Esas eğitim, kültür yaratmaktır. Otomobil sporu kültürü nedir, insanlara ralli nasıl seyrettirilir, bir zahmet Col De Turini videolarını açıp, bakın youtube’dan. Zaten mevcut bir avuç insan var yarışan-seyreden. Bunları da küstürürseniz, bu spor tamamen tükenecek. O zaman kime zorluk çıkarırsınız artık, bilemiyorum… Güvenlik sorumlusu Yücel Akseki’den rica ediyorum: Seyirci noktalarında görev verilen kişilere biraz özen gösterilsin lütfen. Eline her telsiz verilen, kendini Jean Todt sanıyor.
Yarış öncesi gördüğümüz iki olumlu gelişmeye gelince. Bunlardan ilki, uzun yıllardır bu sporun içinde olan Alkan Erden’in, spora verdiği destek idi. Şampiyona için bütçesini ayarlamış olmasına rağmen, iş yoğunluğu nedeniyle yarışamayacak olan Alkan, kendi bütçesini iki ayrı amatör ekibe kaydırdı ve yarışmalarını sağladı. Sportmenlik adına, Alkan’ın bu kararını tebrik ediyor, “başkalarına” da bunun bir örnek olmasını umuyorum. Amatör yarışçılığa bir başka destek de Gaziantep Otomobil Sporları Kulübü’nden geldi. GOSK da, kulübe ait Fiat Palio’yu, bünyesindeki bir başka amatör ekibin kullanımına verdi. İşte kulüpler böyle çalışmalı. “Onu yaptık, bunu becerdik” diye ortalıkta konuşmak yerine, umut vaad eden, genç ekiplerin kullanımına araç vermeli, imkan sunmalı. Buna Federasyonumuz da dahil. Tüm dünyadaki otomobil sporu kulüpleri ve federasyonları buna benzer pek çok operasyon yapıyor ve sporcu yetiştiriyor. Bunun örneğini daha önce İSOK’ta görmüştük, kulübe ait Ford Ka’lar ile yarışan arkadaşlarımız olmuştu. GOSK da benzer bir projeye destek vermiş, takdirler Antep’e…
Takımların ve yarışmacıların bu yıl ki basın bültenlerinde olumlu birşey dikkatimi çekti. Hepsinde İstanbul Kupası’na Viaport’un verdiği destekten bahsedilmiş. Sezarın hakkını sezara vermek lazım. Bu sponsor kıtlığında, bu mekan bulma zorluğu içinde, Viaport’un otomobil sporuna verdiği destek, çok değerlidir. Ciddi büyüklükte bir alanı kullanımımıza tahsis eden, alışveriş merkezinin göbeğinden start almamıza ve finiş yapmamıza, dolayısı ile kendi sponsorlarımızı insanların önüne sermemize fırsat veren Viaport, organizasyonun bütün lojistik yükünü çekiyor diyebiliriz. Umarım bu destek önümüzdeki senelerde devam eder.
Yarış tarihleri için hala tartışmalar oluyor. Kimileri Aralık ayı içinde bitirilmesini olumlu buluyor, 2012 lisanslarını şimdiden almadıkları için memnunlar. Kimileri ise takvimin çok sıkışık olmasından şikayetçi. Kendilerine göre haklı ve haksız sebepleri var, tıpkı İSOK’un takvimi sıkıştırmak zorunda kalması (veya zorunda bırakılması) gibi. Ancak… Ey ahali, İSOK aylar önce bir açık toplantı düzenledi. Bu toplantıya davet edilmeyen bir Marcus Gronholm kaldı. Bu toplantıda takvim konusunda farklı alternatifler sunuldu ve bir oylama gerçekleştirildi. Ve katılan çoğunluğun isteği doğrultusunda karar verildi. Şimdi takvimden şikayet edenler, o gün neredeydiler acaba? Bir zahmet kalkıp neden toplantıya gelmediler? Takvimin sıkışık olduğunu savunanlardan biri de Murat Güray’dı hatta toplantıda. Ama sonuçta bir oylama yapıldı ve herkesin bir oy hakkı vardı. Madem Murat Abi’nin müritlerinden, rahatsız olanlar vardı bu tarihlerden, neden kalkıp toplantıya katılmak yerine evde televizyon seyrettiler? Herkes Murat Güray’ı bellemiş, Nasreddin Hoca gibi. Herşeyi tek başına yapamaz ki bu adam. Kimse toplantıya gelmiyor, herşeyi Murat Güray anlatıyor, ama bir kişi bir zahmet yanında durmuyor, oy vermek için. Seneye herkese ayrı takvim yapılsın isterseniz, randevuyla ralli dönemini başlatalım…
2. yarışın zaman çizelgesi çıkmış. Etap km’sinin 50’nin az da olsa üzerinde olması ve 5 etap geçilmesi, insanları daha bir motive edecektir. Etapları henüz bilmesek de, çevredeki bilindik etaplar belli. Eğer Vedat, şapkasından farklı bir tavşan çıkarıp yeni etaplar bulmadıysa, aşina olduğumuz Boğaziçi Rallisi etaplarında yarışacağız demektir. Herkesin yolu açık olsun, kazasız çekişmeler yaşayalım. Şanslı olan değil, hızlı olan kazansın.
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com