Aras Dinçer: Rüya mı Görüyorum, 60 Start?!

Kategori : Aras Dinçer

Herkese hayırlı uğurlu olsun, beklenen, merak edilen, çok konuşulan 2012 Türkiye Ralli Şampiyonası, Ege Rallisi ile başladı. 2011 sezonunu bir gözetmen arkadaşımızın yaralandığı bir kaza ile kapatmıştık. Yeni sezon da, ne yazık ki, iki değerli gözetmenimizin yaralandıkları bir kaza ile açıldı. Umarım, üzerimizdeki bu uğursuzluklar artık bir son bulur, ve bu güzel sezonun tadını doya doya çıkarırız. Bu üzücü olay dışında, sportif anlamda çok keyifli bir yarış oldu Ege Rallisi. Kendine has ve çok zor bir karakteri olan İzmir’in asfalt etaplarında, ulusalı, mahallisi, historic’i ile toplam 60 otomobil, 120 yarışmacı kozunu paylaştı. 60 start, İstanbul dışında yapılan bir ulusal ralli için, ve sezonun ilk yarışı için harika bir rakam. Umarım bu bir tesadüf değildir ve iyi gelişmelerin habercisidir. Sezonun geri kalanı için yüzde yüz belirleyici olmasa da, kafaya giden pilotların potansiyelleri İzmir’de üç aşağı beş yukarı belli oldu. Toprak rallilerde farklı koşullar, farklı taktikler ve farklı bir rekabet şekli izlenecek olsa dahi, sezonda üç asfalt ralli olması, bu yarışta gösterilen performansların kabaca bir fikir vermesi anlamına geliyordu. Aynı şekilde 10’dan fazla birincilik adayı içeren iki çeker ve Grup N klasmanları ve enteresan bir rekabete sahne olacağını düşündüğüm Gençler Şampiyonası da büyük bir kompetisyon içerisinde başladı sezona.

Ege Rallisi’nin alışılageldik kurgusunun, bu sene biraz daha iyi bir seviyeye çekildiğini gördük. Bu sene etapların yönünün değiştirilmesi, kimilerini memnun etti, kimilerinin ise hoşuna gitmedi. Etapların hep aynı yönde geçilmesi, dünyadaki pek çok klasikleşmiş rallide görülen bir durum. Bunun bir sakıncası yok. Tam tersi, senelerce aynı şekilde geçilen etaplar, pilotları kendini kendisiyle veya eski otomobilleri yeniler ile kıyaslama şansı veriyor. Ama etaplar terse çevrildi diye EOSK’a kabahat bulacak halimiz yok, aldıkları karara saygı duymamız gerekiyor. Yarışın akışı ile ilgili tek bir kritik alındı. O da, Beyler etabının ilk geçilişinin, önden start alan bazı otomobiller start aldıktan sonra etaba ambulans girmesi sebebi ile normale çevrilmesi idi. Mecburen uzun süre startta bekledikten sonra, etabın normale çevrildiği haberini aldık. Ama bu kararın verilmesinden beş dakika sonra, etabın içinde ilerlerken ambulansı yerine dönerken gördük. O kadar zaman bekledikten sonra, ambulans geri gelmişken etabı özel olarak geçebilirdik diye düşünüyorum. Öyle bir anda alındı ki bu karar, mekanik problemi olan bazı ekipler için büyük avantaj oldu, çünkü etabı zamana karşı geçmeden servise ulaştılar. Ne ki, rallide şans faktörüne diyecek söz yoktur. Sonuçta bu karar, organizasyonun insiyatifindeydi, saygı duyuyoruz. Tek aksaklık, etap normale çevrildikten sonra büyük bir hata yapıldı ve hiçbir ekibe start zamanı yazılmadan, tüm otomobiller serbest bırakıldı etabın startında. Bu, tam bir kural hatasıydı işte. Sonuçta, etap normale dahi çevrilse, bir start zamanı yazılması gerekiyordu. Ki, neredeyse hepimiz, bunun yanlış olduğunu, zaman yazılması istediğimizi gözetmenlere bildirdik ama ralli merkezinden böyle talimat aldıklarını söyledi gözetmenler. Kimseye start zamanı yazılmadığı için, bazı ekipler otomatikman ceza yemiş oldular, bazıları ise yemeleri gereken cezayı yemediler. Her ne kadar alınan zaman cezaları iptal edildiyse de, bu durum servis girişindeki toplamada da büyük karışıklığa yol açtı. Çünkü geride kalan bütün ekipler, aynı anda toplama girişi masasına çullandılar haklı olarak. Beyler start’ta ekiplere start zamanı yazılmamasını söyleyen her kim ise, engin bilgisi sebebiyle kendisini tebrik ediyorum ben… O kişi yatsın kalksın, direktör yardımcısı İlkay’ın ve toplama çıkışı masasındaki gözetmen arkadaşın sakin ve doğru yönetimleriyle durumu düzeltmiş olduklarına dua etsin. Yoksa pazar akşamı bir çuval itiraz dilekçesi ile uğraşacaktı komiserler.

Start takında meydana gelen olay konusunda söyleyecek fazla birşey yok. Tek emin olduğum şey, Mithat Abi’nin, bazıları gibi bu sporu bir hava atma mecrası olarak gören bir insan olmadığıdır. Sporu gönülden seven, ve kendisinin değil, sporun ilgi çekmesini isteyen, sporun içinde yer almaya çalışan amatörlere yardımcı olan birinin, bu duruma bilerek yol açtığını düşünmek, gaflettir. Tamam ortada iki büyük hata var: Birincisi start takının zemine iyi sabitlenmiş olmaması, ikincisi ise Mithat Abi’nin bunu düşünemeyerek, yaptığı çıkış ile takın devrilmesine sebep olması… Bunlar bahanesi olmayan hatalar ve herkes bu iki hatadan ders çıkarmalıdır elbette. Fakat bu durumun şahsi bir tatmin için kasten yapılmış olduğunu düşünenler bilsinler ki, suçladıkları kişi, böyle bir insan değildir. Yarıştan diskalifiye edilmesinin sebebi de, yaşanan olay değil, zaman karnesinde yapılan prosedürel bir hatadır. Bu vesile ile, camianın en müstesna simalarından Levent Bey ve Birsen Hanım’a acil şifalar diliyorum ve en kısa zamanda Onları tekrar etaplarda görev başında görmeyi umuyorum.

Yarışın sportif tarafına gelirsek, İzmir etapları çok kaygan, çok tuzaklı ve çok satıcı olmuştur her zaman. Çok yüksek lokal tecrübe ve sürüş tekniği gerektiren etaplardır. Herkesin bir kötü anısı vardır bu zorlu etaplarda. Ama ne olursa olsun, her iki yönde de yarışması korkunç keyifli ve sevilen etaplardır bu etaplar. Bu seneki yönde geçildiğinde, diğer yöne göre çok daha zor ve daha fazla tuzak içeren etaplarda, bu sene son anda yapılan yamalar olmaması, işleri kolaylaştırdı. Yama malzemesi, virajların içinden yola sürüklenen topraktan çok daha beter bir şey çünkü. Virajın girişinde yamaya yakalanınca, otomobilin kafası kesinlikle içeri girmiyor. Yola sürüklenen toprak, hiç olmazsa virajın ortasında oluyor. Risk yaratsa da, viraj girişindeki yama malzemesi kadar zorlaştırmıyor hayatı. Bunun dışında, Beyler etabı bu yönde biraz daha risk içeren bir hal aldı. Çatalca etabını iniş yönünde geçmek ise, gerçekten çok çok zor oldu. Tabii bunlar bir şikayet konusu değil, sadece tespit. Sonuçta herkes aynı yollardan geçiyor…

Değerlendirmelere küçükten büyüğe doğru gidersek, öncelikle tek sıfır çıkan Ahmet Abi’yi ve sesini çok özlediğimiz 3.25ix’ini tekrar etaplarda gazlarken görmek, çok güzeldi. Zamanında Lancia ile yarışan İskender Atakan’a kafa tutan bu ikiliye, kopilot koltuğunda Erol Hülagü eşlik ediyordu. 1 kapı numarasını taşıyan Luca Rossetti-Matteo Chiarcossi, ise hayatlarında ilk defa böyle bir asfalt gördüklerinden ötürü şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Adamlar ne desinler, 3 kere avrupa şampiyonu olmuşlar, halı gibi asfaltlarda yarışmaya alışkınlar. Bizim Çatalca etabının erimiş asfalt üstü az topraklı zeminini görünce, allak bullak oldular. Volkan Abi, kendisi için bir 5 sene daha “yaşlı” kelimesinin kullanılamayacağını ispatlarcasına çekişti Rossetti ile. Sert lastikler ile yarışan Yağız, birkaç spin atan Burak ve Grande Punto Super2000 ile harikalar yaratan Fatih, ilk gün sonuna kadar zirvedeki ikiliye yakındılar. Ercan Abi ise gerilerinde kalmıştı. Bu arada, atlanmaması gereken bir konu vardı: Gödence etabının startındaki tırmanma bölümünü çıplak göz ile seyredebiliyorduk ve Yağız’ın yeni spec Fiesta Super2000’inin, Skoda’lara kıyasla inanılmaz bir güç üstünlüğüne sahip olduğu açıkça belli oluyordu. Pegasus-Team 47 Skoda’larının 97 oktan benzin ile yarışmak zorunda kalmalarının bunda ne kadar etkisi var bilmiyorum ama, Murat’ın Fiesta’sı da dahil, hiçbir otomobil, Yağız’ınki kadar yürümüyordu yokuş yukarı. Burak ve Ünal’ın başına gelenler ise, parkurlarda ender görülen cinsten bir olay idi. Benzin regülatörüne giden hortum yerine iyi sabitlenmediği için, etabın içinde Fabia’nın içini benzin basınca fenalaşan ikili, yarışı bırakmak zorunda kaldılar. Ciddi bir bilinç kaybı yaşamış olmaları, çok daha kötü bir durumdan kurtulmuş olduklarını gösteriyor. Benzinin tadını alan Ünal’ı, artık rakı filan kesmez bence…

Fiesta demişken, kaderin cilvesine bakın ki, Ford takımı’nın ikinci Fiesta Super2000’i, ikinci kez girdiği Ege Rallisi’nde bir kez daha kendini yoldan dışarı attı. Aynı otomobil ile, geçen sene Emre uçmuştu Ege’de. Bu sene de Murat uçtu. Sanırım bu otomobil, kaza yapmak için hep Ege Rallisi’ni seçiyor. Zirve rekabetinde ikinci gün olanlar malum. Volkan ve Luca arayı açıp, kendi oyunlarını oynamaya başladılar. 2002 yılında en büyük rakibi Nejat Avcı’yı, Beyler etabında yaptığı ölümcül atağı ile geçen Volkan Abi, 10 yıl sonra yine bir ölümcül Beyler atağı ile, bu defa da Rossetti’yi alt etti. Gördük ki, Luca Rossetti öcü değilmiş. Bir Türk, Luca Rossetti’yi geçebiliyormuş. At binenin, yol gidenin, diğerleri neden geçemesin ki…

Yağız-Bahadır ile Fatih-Bilge’nin çekişmesinde, direksiyon pompası arızası yaşayan Ford ekibi, çok gerilere düşerek, puansız ayrıldı İzmir’den. Fatih ise, rakiplerininkinden çok daha yavaş bir otomobil olan Grande Punto ile, harika bir podyum çıkardı Ege Rallisi’nden. Eskişehir’de daha da hızlanacaktır Fatih. Gurmelik alanında emin adımlarla ilerleyen Ercan Abi ve Emire, yine pasta keserek başladıkları yarışta, aradıklarını pek bulamadılar. Tüm Skoda’lar Evo 3 iken, O’nlarınki Evo 2 diye mi böyle oldu, yoksa pastayı yiyince ağırlık mı çöktü bilmiyoruz tabii ama ikisinin de doğumgünlerinin, Türkiye’deki rallilere denk gelmesi çok neşeli oluyor. Takvime baktım, benim doğumgünüm San Remo Rallisi’ne denk geliyor =( Dışarıdan puan getirme bahanesiyle Mendo’yu kandırmaya çalışacağım… İlk 5’i bilin bakalım kimler tamamladı… Evo 9’a terfi eden OMS pilotu sayın Nebil Erbil ve kopilotu Onur Ahıskalı. Bu yarış resmen döktürdü Nebil. Kendilerini bu üstün performanslarından ötürü tebrik ediyoruz. OMS’nin diğer ekibi Sabri-Ufuk ikilisi de, Grup N’de dördüncülük puanlarını istiflediler. Takım direktörü Oğuz Bozkurt’a da, taş gibi iki otomobil hazırladığı için kocaman bir bravo! Grup N’de ikinciliği kazanan Alpaslan Abi ve Sinan da, gösterdikleri hız ile herkesi şaşırttılar. Bu sezon yola Kaan ile çıkan Burak Büyükpınar, yeni Evo 9’u ile şeytanın bacağını kırdı ve değerli puanlar kazandı.Motorsporlarında 40’ıncı yılını kutlayan Levent Abi ve değişmez kopilotu Savaş da, iyi puanlar almışlar sınıflarında. İstanbul Rallisi’nde özel bir kutlama stili düşünüyorum Levent Abi için. Becerebilirsek, motorsporları tarihine geçeriz… Historic klasmanında Escort MK2’ler ile Kemal TwinGam-Birol Otağ ve Engin Cup-Başar Yavuz’un mücadelesi, hem kendilerine, hem de izleyenlere müthiş keyif vermiş. Historic’de de bu sene fena kompetisyon var. Yağmur Bostancı da aralarına katıldığında, daha da keyifli olacak.

Gelgelelim, bu yarışın yıldızı, Punto Super1600’ü ile Şimşek Hoca oldu. Çıkma lastiklerle ve önden çekişli eski spec bir otomobille yarışmasına rağmen, determinasyonunu hiç kaybetmeyen Ünal ve Emir, çok iyi iş çıkardılar. Yarıştan önce kendisine ilk 8’de bitireceğini söylediğimde, kendisi bile inanmayan Ünal, kıran kırana geçecek iki çeker klasmanında söz sahibi olacaktır. İki çekerin diğer favorilerinden Emre ve Erdener, motor problemlerine rağmen, ilk 10’da bitirdiler yarışı. Orhan ve Ali Gülan ise yoldan çıkarak çok zaman kaybettiler. Zayıf otomobilleri ile, kendilerinden daha güçlü araçlara sahip birçok ekibi geride bırakan Tezcan ile Yiğit’in, ve tecrübeli rakiplerinin arasından sıyrılan Murat Soyçopur’un klasmandaki yerleri dikkat çekici. Son etapta yoldan çıkan Ferhat ile Burak’ı görünce üzüldük. İyi gidiyorlardı ama Beyler’in meşhur kapanan virajlarından birinde bedavadan yoldan çıkmışlar. Mendo ile bizim Ege Ralli’miz ise, daha cumartesi günü ilk etabın startında mundar oldu. Hakemin “çık” demesiyle, kırılan ön diferansiyel, bizi arkadan itişli hale getirdi. İlk etabın sonuna doğru 2. vitesi, ikinci etapta ise 3. ve 4. vitesleri de kaybettik. Çatalca etabının ortalarında 5. vitesi de kaybedince, boşa atıp etabı bitirdik ve Çatalca göletinden servise kadar, 30 km yolu birinci vites ile gelmek zorunda kaldık. Akşam servisinde de 8 dakika ceza yiyince, 42’nciliğe kadar düşen Menderes Okur-Aras Dinçer ekibi, ikinci gün parkura spor olsun diye çıktılar ve etapları gezerek, çevreyi tanıdılar, doğayı keşfettiler… İlk günü normal etap gibi geçtik, ikinci gün de Beyler normal verilince, yarışın yaklaşık yarısını normal etap olarak geçmiş olduk. Bir halt anlamadık yaptığımız yarıştan.Uzun bir süredir üzerimize yapışan bu bahtsızlık travmalarına bir son vermek için, biz de artık her yarışa birşeyler keserek başlama kararı aldık. Eskişehir Rallisi’nde takta horoz keserek başlıyoruz bu uygulamaya. Bizim gibi talihsizlikten yakınan başka ekipler varsa, benimle irtibata geçsinler. Aramızda para toplayıp, Boğaziçi Rallisi’nde 5 ortak danaya girelim. Otomobilimiz yarışa sadece son birkaç günde hazırlandığı için her virajda tavandan üstümüze, ağzımıza, burnumuza kum yağması, açılıp kapanmayan camlar, çalmayan korna gibi enteresan tecrübeler yaşamamızı sağlayan TOK Sport’a da, bu vesile ile teşekkürü bir borç biliriz. Takımımızın diğer otomobili olan Evo 8’i kullanan Orçun, daha ilk etaba bile ulaşamadan yolda kalırken, Vedat Abi’nin kullandığı Grande Punto Super2000 ise, transmisyon problemi ile yarış dışı kaldı. “Başka takımları eleştiriyorsun, kendi takımını hiç eleştirmiyorsun” diyenlere selamlarımı iletin lütfen.

Bundan sonra ne olur? Farklı tezler üretebiliriz. Asfaltçı bir pilot olarak bilinen Luca Rossetti’yi, asfaltçı olmayan Volkan Işık, asfaltta geçiyorsa, toprakda kim bilir ne yapar diye düşünebiliriz. Ege’nin asfaltı Rossetti’ye ters geldi, O’nu bir de Eskişehir’de görelim diyebiliriz. Toprak yarışlar başlayınca, Yağız’ın ve Ercan Kazaz’ın da söyleyecek sözü olacaktır diye tahmin yürütebiliriz. Fatih, Burak ve Murat da elbette sürpriz çıkışlar yapacaklardır. Birşey söylemek için henüz erken ama ViaPort İstanbul Rallisi sonunda ya işler iyice karışır, ya da şampiyon kendini iyice belli eder diye düşünüyorum. İki çeker ve sınıflarda da büyük çekişme olacağı aşikar… Ege’de bu kadar katılım bir araya geldiyse, İstanbul ve çevresindeki yarışlar 75 katılımı zorlar diye düşünüyorum. Güzel oldu bu sezon…

Federasyonun basın ve tanıtım işine el atıp, işi Atıl’a ihale etmesi de iyi oldu. Bu sayede bu kadar çaba ve kaynağın boşa gitmemesini umuyorum. Ama bu iş sadece tanıtım ile bitmez. Bunu fdefalarca söylüyoruz. Otomobil ve motorsporları kültürü yaratmamız lazım. Kültürel olarak yerleşmemiş bir sporun etkinliklerini bir değil 10 tane Atıl tanıtsa, taşıma su ile değirmen bir yere kadar döner ancak. Sporu bir kültür, düstur haline getirip özendirici ve değerli bir hale sokmamız gerek. Geçen hafta Onur Aslan ile Etiler’de yürüyorduk. “Say bakalım kaç tane Range Rover geçecek, kaç tane ralli homologasyonu olan araba geçecek” dedim. Yaklaşık 300 metre yürüdük, tam 17 tane Range Rover gördük. Homologasyonu olan kaç araba geçti peki? Hiç, sıfır… Demek ki bizim insanımız Range Rover’a veya benzerlerine hevesleniyor. Bu hevesi motorsporları lehine çevirmek lazım. Bunun için de, sadece basın tanıtımı yetmez. Otomobil markaları için motorsporlarını cazip hale getirmek, sporu tüm yurtta yaymak, anlatmak, özendirmek gerek. Umarım o günleri de görebiliriz…

Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com

Son Haberleri :

Yukarı Git
%d blogcu bunu beğendi: