Sittin senedir olduğu gibi, bu yıl da, yeni ralli sezonunun başlama vuruşunu Monte Carlo Rallisi yaptı ve 2016 ralli sezonu başladı. “E, Dakar ne peki, orada yarışanlar kör ebe mi oynuyor?” diyebilirsiniz. Ali Deveci’nin dediği gibi, Dakar hiçbir şeye benzemez. Dakar’ı ayrı tutmak lazım. Dakar kendi başına, başlı başına, düşman başına, ayrı bir macera, türünün tek örneği…
Sebastien Loeb bile başa çıkamadı çöllerle, taklayı bastı. Arjantin Rallisi’nin etaplarının da kullanıldığı ilk günlerde, Loeb mutluydu. Defalarca kazandığı Arjantin Rallisi’nin dağ etaplarında herkese tesisatı döşedi Loeb. Ama Al Attiyah, Peterhansel gibi Dakar’ın gediklileri, çöl etaplarını bekliyorlardı. Çöl işi başka bir iş… Bu adamlar çölün ustası. Dakar’ı kazanacaksan çölde, kumda, hiçbir şeyin ortasında yarışmayı bileceksin ve seveceksin. Nitekim Loeb de biraz kendi acemiliğinin, biraz da Peugeot’nun narinliğinin cezasını çekti. Seneye çok daha kuvvetli dönecektir Arjantin’e. Ama Dakar da, Loeb’ü bile gafil avlayarak, kolay lokma olmadığını bir kez daha gösterdi. Allahtan “Bay Dakar” Stephanne Peterhansel Peugeot’nun imdadına yetişti de, yarışı kazanarak Fransız Aslanının şerefini kurtardı. Katılan 4 Peugeot’dan 3’ü baltayı taşa vurdu çünkü. Cyrill Despres daha rallinin başında turbo problemleriyle dünya kadar vakit kaybetti ve oyundan düştü. Ancak 7’nci bitirebildi. Kral Carlos’un ise, şanzımanı kırıldı ve Peugeot’su pes etti. Yiğit Top’un hep dediği gibi, Kemal Abisiz Dakarlar pek de eskisi kadar keyifli olmuyor. Belki de sadece Kemal Abi’nin değil, çöl etaplarının da eksikliğinden kaynaklanıyor bu keyifsizlik. Yarışın sadece birkaç günü çöllerde geçiyor artık. Yarış güzergahı düz bir çizgi takip etmektense, olduğu yerde dönüyor veya gidip geliyor. Bu pek Dakar fanatiklerine göre bir format değil…
Gelelim Monte Carlo’ya. Son yılların en kuru Montelerinden birini seyrettik. Antrenman esnasında yollarda ve etrafta inanılmaz kar olduğuna dair görüntüler vardı. Lakin yarışın başlamasına yakın hava aniden ısındı ve hafta sonu boyunca ciddi anlamda bir yağış olmadı. Col de Turini’de bile doğru düzgün kar yoktu, sadece birkaç etap yoğun karlı zeminde geçildi. Buna rağmen, geçmişteki daha karlı, daha buzlu Monte’lerden daha olaylı geçti yarış. Daha shakedownda başladı kazalar.
Perşembe gecesi etapları kupkuru idi. Geçen senenin benzer bir senaryosu yaşandı. Citroen DS3 WRC’ler gece hayatını seviyorlar. Geçen sene geceleyin Sebastien Loeb kırmıştı Ogier’nin gururunu. Bu sene de bir başka Citroen pilotu Kris Meeke halletti o işi. Geceyi lider bitirdi Britanyalı. Ben zaten bu işi anlamıyorum… Bunca genç ve hızlı diye geçinen pilot var ortada, ama Ogier ile mücadele edebilen bir tek Kris Meeke çıkıyor piyasaya. Adam 37’sine merdiven dayadı, kendisinden 10 yaş ufak çocuklardan daha az WRC tecrübesi var, tamam bazen de basit kazalar yapıyor ama, en azından Ogier ile başa baş gidebiliyor! Mikkelsen, Neuville, Paddon, biraz daha karta kaçmışlardan Ostberg, daha kart ama daha öfkeli Kubica, Sordo, Latvala… Ya arkadaş, biriniz bile geçmeyi bıraktım, yaklaşamaz mısınız şu Ogier’ye yahu? Röportajlara inanamıyorum. Biri dördüncü gidiyor, biri yarışı ikinci bitiriyor, biri üçüncü oluyor, ama hepsi mutlu! Sosyal medyaya bir bak, yarışı yine Ogier kazanmış ama herkes mutluluktan uçuyor?! Ne o, biri kopilotuna alışmaya çalışıyormuş, öteki biz yeni arabayla yarıştık diyor, bir başkası yok efendim benim ayarım şöyle oldu, bilmem ne… Eee? Be adamlar, üç senedir hep yeni kopilotla, yeni arabayla mı yarışıyorsunuz? Toprak yarışlar başlasın, yine aynı mızmızlıkları okumayacak mıyız WRC+’da? Biz bugünkü arabalara burun kıvırıyoruz, “nerede o eski 2 litre WRC’ler, Grup A’lar” diye ama, galiba suçluyu yanlış yerde arıyoruz? Yahu 90’lı yıllarda bir WRC pilotuna üçüncü olacaksın deseler, adam üzüntüsünden direksiyonu yerdi. Kimse kabul etmezdi kazanmamayı, her etap başkası best time yapardı. Şimdi neyi takip ediyoruz? Kim ikinci oldu, Kubica nasıl uçtu, Latvala nereye vurdu, Hyundai’nin jantları ne renkmiş… Power stage’de kimin best yaptığına bile bakmıyor kimse. Nasıl olsa Ogier bırakmıyor o üç puanı başkasına. Tamam, Ogier çok özel bir pilot, sıra dışı bir kabiliyet… Ama Loeb’e karşı yarışanların günahı neydi? Adam 9 sene şampiyon oldu, ama Gronholm, Hirvonen, Solberg son yarışa kadar rahat vermiyorlardı. Kabul etmiyorlardı ikinci olmayı.
Neyse… Hayalleri bırakalım, biz yine dönelim gerçeklere… Meeke ertesi gün de, baya didişti Ogier ile. Hatta bir ara tekrar liderliğe yükseldi. Gün sonunda aralarında 10 saniye bile yoktu. Latvala, Onlardan dakika yedi cuma günü sonunda. Elinden bir kaza çıkmasın diye üçüncülüğe yatmış bekliyordu. Zira arkasında dördüncü olmak için çekişen “hızlı” gençler Mikkelsen ve Neuville’in neredeyse yarım dakika önündeydi. M Sport’un lider pilotu Mads Ostberg ilk beşe giremiyordu ve asfaltçı Dani Sordo, Ostberg’in bile arkasındaydı. Yeni i20 WRC’nin pilotları ayarlarının çok yumuşak kaldığından şikayet ediyorlardı. Tabii haklılar, arabayı bir senedir Emre Yerlici test ediyordu çünkü, ilk defa binince, ayarlar uymadı çocuklara… M Sport’un Elfyn Evans’a tercih ettiği Eric Camilli, bir ağaca otomobil ile kafa attı, ve yerine getirildiği Elfyn’i etapta seyretmek zorunda kaldı. Gerçi shakedown’da Elfyn’e geçilmiş olması da yeterince kötüydü ama, yoldan çıkmadan önce şeref golünü atmıştı Camilli. İki kere lastik patlatmış olan Elfyn’i en azından uçtuğu yere kadar zoraki de olsa geride bırakmayı başarmıştı; Fiesta WRC’si ile!! WRC ile R5 kovalamak… “Ben becerildim” demenin farklı bir yöntemi…
M Sport’ta gerçekten tuhaf işler oluyor. Ott Tanak ve Elfyn Evans gibi gelecek vaad eden pilotların yerine, orta sınıf bir pilot olan Mads Ostberg ve ölü yatırım Eric Camilli’yi aldılar. Bunların bir yarış kazanma ihtimali, Kutlu Demiriz’in Türkiye Ralli Şampiyonu olma ihtimalinden daha düşük. Halbuki, rakiplerinden geride kalan Fiesta WRC’nin açığını kapatmak için, risk alabilecek, canını dişine takıp kendini geliştirecek pilotlar lazım M Sport’a. Onlar da Tanak ve Evans idi. Malcolm Wilson Evans’a farklı bir görev verdi. Rütbesini tenzi etti ve WRC2’ye yolladı Elfyn’i. Altına da yeni spec Fiesta R5’i verdi, dedi ki, “Git Skodaları,DS3leri geç, bana müşteri getir”. Nascar’da derler ya hani, “win on Sunday, sell on Monday” diye… Bay Wilson da arabayı satma işini Elfyn’e verdi işte. Çocuk pilottu, pazarlama müdürü oldu. Şaka bir yana, bu da bir reklam biçimi, ama etik mi bilmiyorum… WRC2’de insanlar canlarını dişlerine takıp, bir fabrika koltuğuna erişmeye çalışıyorlar. Bir WRC pilotunu WRC2’ye gönderip, yeni otomobilin fragmanını yaptırmak ne derece doğru, hem o WRC pilotuna hem de WRC2’deki pilotlara haksızlık mı değil mi, iyi düşünmek lazım. 2 lastik patlatıp, ikinciye 3 dakika fark atmak nedir yahu?
Bu arada, WRC2 demişken, Fransızlar da boş oturmuyor. Mart ayında hem 208 T16’nın hem de DS3 R5’in,yeni versiyonları homologe olacak.
Yarışın üçüncü günü, Kris Meeke’in çok konuşulan taş olayı yaşandı. Taşı oradan almayan seyircilere verip veriştirenler bence haklı. Tamam ralli spektaküler bir spor, ralliyi sırf olay görmek için izlemeye gelenler bile var. Buna bir itirazım yok. Ama yolun ortasındaki bir taşı, -alabileceğiniz halde- almıyorsanız, o taşa vurup hasar alan sadece bir otomobil değildir. O otomobilin pilotunun kariyeri de hasar alıyor o taş sayesinde. Bu adamlar o koltukları kolay elde etmiyorlar. Seyircilerin de bu konuda biraz düşünceli olmaları lazım.
Peki neden diğer otomobiller taşa sadece sürttüler de, Meeke’in Citroen’i taşa vurdu ve kaplamasını orada bıraktı? PH Sport’a yakın ağızlar diyorlar ki, Meeke’in otomobili biraz yere yakın ayarlanmış bu yarış. “Ogier’ye nasıl bu kadar yaklaştı sanıyorsun?” diyorlar. Belki de bundan, belki de sadece şanssızlıktı…
JM Latvala ise, 11. etapta kendini imha etti. Yoldan çıkmayı kabullenip, fren yapsaydı, otomobili belki o kadar kırmazdı. Sadece zaman kaybıyla geri dönebilirdi yola. Onun yerine gaza yüklenip, otomobili ve seyircileri yok etmeyi denedi, kısmen başarılı da oldu. Çok yazık etti, bu yarışta ikinci olup, İsveç’te durumu eşitleyebilirdi oysa ki…
Latvala, yoldan çıktığı noktada çarptığı seyirciye yardım için durmadığı gerekçesiyle, 2016 sonuna kadar dondurulmuş olmak üzere, 1 WRC yarışından men ve bir miktar para cezasına çarptırıldı. Seyirciye çarptığını görmediğini belirtiyor savunmasında. Ama görüntüler pek de öyle söylemiyor. Incar’daki ses kayıtları incelenmiş FIA tarafından. Gördüğü belli konuşmalarda. Latvala asla çarptığı bir seyirciyi bırakıp gidecek türden bir pilot değil. Sosyal yönü kuvvetli bir insan. Sanırım hafifçe vurduğunu düşünüp, basıp gitti. Seyircinin hayati tehlikesi yok ama yaralı. Latvala’nın sandığı kadar hafif değilmiş kaza maalesef. Görevinden ayrılmak üzere olan Takım Direktörü Jost Capito ise, Fin pilota sahip çıktı. Zaten ralli tarihinde hiçbir direktör, pilotunu Jost Capito kadar savunmamıştır herhalde? Latvala ne yapsa, Capito savunuyor. Dirayetli bir yönetici Capito. Latvala da, kazanın hemen ertesinde, Tommi Makinen’in direktörlüğünü yaptığı Toyota’ya transfer olacağı dedikodularını yalanladı. Sıkıysa yalanlamasın zaten…
Hem Meeke, hem de Latvala abandone olunca, dördüncü olmaya çalışan Mikkelsen ve Neuville, bir anda kendilerini podyumda ve ikincilik için çekişirken buldular. Bir ara Mikkelsen icat çıkardı ve herkesin süper soft ile çıktığı lupa, çivili lastiklerle çıktı. Lupun ikinci etabındaki karlı iniş kısmında avantaj sağlamak istiyordu. Ama etaplar o kadar kuruydu ki, karlı inişler bile, bir önceki etapta kaybettiği zamanları geri toplamasına yetmedi. Neuville, bu esnada yaptığı iyi zamanlarla arayı kapattı Mikkelsen ile. Ama son 2 etapta yaşadığı aktarma problemleri ile zaman kaybetti, hatta son etabı, iki çeker geçmek zorunda kaldı. Valla şimdiki gençler bir harika. Abileri nasıl olsa bir çuval inciri mutlaka bir şekilde mundar ediyor. Bunlar da uyanık, bekliyorlar… E, karpuz yata yata büyür tabii, demek ki gençler de böyle büyüyecek. Sonra Ogier’yi niye kimse geçemiyor…
Şimdi gelelim, kimsenin karar veremediği konuya, “hangi araba daha güzel…”
Bu noktada Ogier’yi ayrı bir yere koymak lazım. Diğerlerine bakalım, zamanlar yalan söylemez. Geçen sene Loeb, bu sene de Meeke gösterdi ki, DS3, asfaltta Polo’yu geçebiliyor. Hatta Ogier’yi bile geçebiliyor. Toprakta da Meeke’in, Mikkelsen ve Latvala ile yarışabildiğini biliyoruz. Hep söylüyorum, DS3 WRC hala yavaş bir otomobil değil, Polo WRC’den aşağı kalır tarafı yok. At sahibine göre kişner, araba Loeb’ü istiyor, hepsi bu… Yeni Hyundai’nin asfaltta yeterli olmadığını gördük, ki Hyundai pilotları asfalta daha yatkınlar diğerlerine göre. Mesela İsveç’te nal toplayacaklar, İsveç şartlarına uygun pilot yok Hyundai’de. Yeni i20 WRC’nin notunu vermek için Portekiz Rallisinin sonuna kadar beklemek lazım bence. Ama pek de umutlu olmamak gerektiğini gördük Monte’de. Citroen’den de, Volkswagen’den de yavaşlar hala maalesef.
WRC’de durumlar şimdilik bu mihmalde…
Hatalıysam: arasdincer@rallidergisi.com